22 Mart 2014 Cumartesi

BİLMİYORUM, BİLİYORUM.

Anlamadım aslında. Baksana. İyiyim ben. Buralar aynı. Herkes aynı. Her şey aynı. Bi tek İstanbul değişiyo günden güne. Herkes aynı kalırken nasıl oluyor da her geçen gün başkalaşıyor İstanbul, anlam veremeyişlerim bile her gün aynı. Ya da belki de değil. Her şey farklı, herkes fark atıyor kendine günden güne. Her şey durmaksızın değiştiği için belki de, her şey aynı. Ve istanbul her gün doğumu yerinde saydığı içindir belki de, her şeyden farklı. İyi değilimdir belki de. Biliyomuyum? Ne demek ki bilmek? Kendini Tanrı ilan eden firavundan çıkma bi kavramdır belki de zamanında? Ya da hayat zıtlıklarla varsa, hem bilmeli hem bilmemeli mi ayırmamak adına onları? İkisi bir olunca neye dönüşür acaba? Yok olurlar belki de.. Öyleyse, Bilmiyorum. Biliyorum.. Delirir gibi olduğum günler o kadar eskidi ki. Kafa tutmuyorum. Çünkü kafam yetmiyo savunduklarıma. Savunuş biçimim bile değişiyo git gide. Bu kez susuşları oynuyorum. Kenara çekilip izlerken hayatı, kendini gördüğün zamanlar olur ya. Öyle işte. Gülümsüyorum kendime. Uzaktan uzaktan. Başrol diye bi şey yokmuş. Bi ordasın bi burda. Kainat ekip işi. Ya birlikte ya hiç. Değişik. Ama kabullenmek güç değil. Ama "doğru" da değil. Doğru denilen bi kavram var. Onu arayıp durdum kitaplarda. Kitaplar yetmedi. İnsanları okudum. En azından çabaladım. Bi tık fazla geldi. Ama tatmin etmedi. Sonunda bu kavramı, düşünmeyen yaratıkların tapınaklarındaki putlar olduğunu farkettim. Sonsuzluk vardı. Ve doğruyu kabullenmek belki de sonsuzlukta sınıra ulaşmaktı. Ama Saçma. Sonsuzlukta son aranmazdı. Hiç bi zaman doğruyu tam olarak öğrenemeyeceğimi farkettiğimde de artık rahatlamıştım. Bıraktım aramayı. O parça parça gelir diye bana. Hakkaten, öğrenmek. Neydi öğrenmek? Öğrenmek de mutlak değildi öyleyse. Fikir alışverişlerinde bulunmaktı öğrenmek. Başkalarının fikirlerini bünyende toplamak. Ama niye bu kadar önemliydi? Düşünmek ve harmanlayıp üstüne bi şeyler koymak için hammadeye ihtiyacımız vardı çünkü. Bak, bu da çürüdü. Çürüyolar bilgi yığınları. Yenileri yükleniyor. Sonra başkaları o yüklenenleri silip beynimizi güncelliyor. Belki. Belki bunların hepsi saçmalık. Dediklerimin tek kelimesi "doğru" değil belki. Umurumda da değil açıkçası. Kabulum değil zaten hiç biri. Yalnızca aklımdan akıp giden serüvenden bi parça. Saatlerimi aldı yazmak. Aklıma uğrayışlarıysa bi kaç saniye o kadar. Karınca bile değildim kainatta. Çırpınıp durdum. Bilmiyosun. Bilmiyorum. Sütün beyaz olduğunu savunabilirim. Sonra sen onun siyah da olabileceğini söylersin. "Renklerin adını koyan bi kurum mu var?" dersin belki. Ve ben sen benle biraz daha fazla konuşasın diye inat ederim. "Hayır o beyaz." Ne düşüneceğini umursamadan hakkımda. Ve sen ne kadar sabit fikirli olduğumu düşünürsün. Umrumda olmaz. Hangisi egodur acaba? Tek doğrum var. Benim doğrum. Başkaları kabul etmeyebilir. Hep öyle olmuyor mu zaten. Rab her şeydir. Kocaman bi sevgi kütlesi. Tek vücud. Yokluk bile onda bi varlık. Ve o, serpiştirdi ruhunu kainata. Ne kadar muhabbet edersen o kadar başka sıfatlarıyla karşılaşıyosun. Bambaşka insanlarda Rabbin bambaşka parçaları. Puzzle gibi. Birleştikçe güçleniyo yüreğindeki inanç. Bilmiyorum. Belki de o kadar canlıya gerek yok. Tek birinde her şeyi bulabilirsin? Dedim ya. Bilmiyorum. Sadece, sevgi muhabbette, Allah sevgide. Bundan eminim işte. Bu yüzden aptal mıyım? Belki. İnanan bi aptal. Belki herkes aptal bi ben akıllı? Bilmiyorum. Sanmıyorum. Böyle şeyler düşünüyorum hiç bi şey düşünmesemde. Ama engel olamıyorum düşünmeme. Su gibi akıyo aklımdan hepsi. Bana düşünmediğini söyleme şimdi. İnsansın. Aynı mekanizma farklı işleyebilir mi? Biliyomusun bilmiyorum. Bilmediğini de biliyorum. Bilmiyorum. Biliyorum. Bak hepsi çarpıştı yok oldu. Bunca şeyi hiç söylememişim gibi.