29 Ağustos 2015 Cumartesi

ELMA KURDU

Muazzam ve korkutucu. Yok olmak mı var olmak mı? Ak karayı temizler mi? Yoksa kara mı akı lekeler? Yoksa götürür mü birbirini zıtlıklar müsveddesi? Sıfır mı kalır geriye? Nedir sıfır? Hep mi hiç mi? Yokluk da bir varlık değil mi netice de? Yoksa yok mu varlık denilen bir şey? Yaradanın ruhunun parçasından bir enerji olan ruhumuz, sıkıştırıldığı, zaman ve mekana tabii bir madde olan bedenimizden ayrılıp ölüm denilen olayın cereyanı sonucu zamansız ve mekansız bir mevkide tabiri caizse özgürleştiğinde; ışık hızında hareket edebileceğinden, bizim tanımlamamız ile solucan deliğinden ancak bu şekilde geçebileceği (aksi halde ışık hızında hareket edebilmemizin mümkünlüğü tartışma konusu) , düşüncesi kemiriyor beynimi... Ya sonrası? Ne var orada? Devasa bir solucan deliğinin diğer ucunda mı gizli yoksa Tanrı? Toprak kokan sevdiklerimiz; şimdilerde, hayatın saçma sapanlıklarına kapılıp yalnız yağmur sonrası hatırladığımız?... Ah şu burnumuz da olmasa... Kim var orada? Ne var? Sahi, orada mı cennet cehennem tanımlamalarınız? Ya da diğer tüm hayatlar, kalan geriye. Kaybettiğimiz hayatlar... Sonra, kazandıklarımız? Ziyaret-i rüyalarımız... Ve her şeyi yapabilme olasılığımız? Sonsuz kainatın sınırsız paralel evrenleri odacık odacık? Orada kocaman bir şatonun içinde belki? Bizim şatomuz... 7 katlı. Sahi orada mı sanrılarımız? Yoksa en başına mı çıkarız yine hayatın? İnsanlık tarihinin en dibine.. Reenkarnasyon falan filan. Eski dönemlerde kral, kraliçe... Ama hey! Hep yaptığınızı yapsanıza, büyük düşünün; Tanrı olursunuz belki de? Hani her şey sizin eliniz de... Hıh... Ya da ne bileyim. Ademin elmasına kurt olursunuz belki de. Kaçacak delik arayan, o tüm hikayeyi başlatan dudaklardan. Ya da Adem' in ta kendisi... Belki. Kendinizi fazla büyütmeyin derim ben yine de...

5 Ağustos 2015 Çarşamba

TAHTADAN KADIN

Tahtadan kadınım. Deliklerinden ip geçirildiğinde, işi bitmiş sayılan. Günahkarsınız, ve ben tahtadan kadınım. Önce yontulan, sonra boyanan. Dağa taşa yalanan köpeğe inat, tahtadan kadınım, ve pek bir gururlu ağacım. Biraz meşe biraz ceviz. Gürgen kimimiz. Çok var ya bizden, kimin umurunda değerimiz? Tahtadan kadınım, ve ucuza gideriz. Atmıyor kalbimiz, bizimki arkadan kurmalı. Tik tak tik tak... İşlenmesine saat tutulan, tahtadan kadınım. Alma hafife, bir orta oyununda, iyi para ederiz. Kıvrılan belimiz, yüzlerce göze hediyemiz. Şaka şaka. Tahtadanız ya, kıvrılmaz belimiz. İşte bu yüzden dayak yeriz. Gözü kara bir çift ele emanet, salınır durur halimiz. Tanrının cezası, tahtadan kadınım. Deliklerinden ip geçirildiğinde, hıyanete uğramış; sesimiz görülmez, yaramız duyulmaz. Tahtadan kadınım. Bizim çivimiz dahi paslanmaz. Tanrım! Ne de maharetli elleriniz. Sahi, neydi size gelişimiz?