21 Haziran 2015 Pazar

Bir Mezuniyet Zırvası

Üttüğü misketleri, keplediği tasoları geri veren çocuklardık biz. Okuduk büyüdük. Takım elbiseli bir adam ya da inci küpeli bir madam olamadık. Olsundu. Büyüyünce insan olmayı seçtiysek de derslerde arz-talep eğrisini işledik. Yine olsundu. Biz zaten insanlığı, sokaklarda kardeşçe oynarken öğrenmiştik. Bunu üniversitede fazlasıyla farkettik. Aklında ne kaldı koca 4 yıldan deseler, "Her arz kendi talebini yaratır" derim. Başka mı? Yok... Yüreğinde ne kaldı deseler; bir anlatırım ki buradan yol olur yangın kulesine. Yüreğimde kalanlardan biri şu ki; Bir günah keçisi vesilesiyle kurulan dostluklar gerçek değildir. O nispettir. Bedel ödetme isteğidir. Vicdanı ikinci bir suretin öfkesindeki destekle aklama çabasıdır. Ve bitmeye mahkumdurlar. Onların dostlukları günah keçisine öfkeyle beslenir. Oysa Hamurunda sevgi olmayan her şey, fanidir. Bu yüzdendir ki yalnız, yaradan bakidir. Yalnız değiliz hocam! Kulakların çınlasın. Biz; tek başımızayız. Öğrendik. Her güzel şey bitermiş; Daha iyileri başlasın diye. Sonlar her şartta güzel midir bilemem. Sanırım bunu yaşayarak göreceğiz. Ama artık bırakın bizi. Bangır bangır amfide bağırdığınız gibi; Adam Smith abimizin dediği gibi. "Bırakınız yapsınlar. Bırakınız geçsinler!"

0.7 Aşkı Olup da Vermeyenin?

Tatmin duygusunun doruklarında dans ettirebilirdi belki de bizi beşeri ilahlarımız; noksan olsaydık nefisten... Alıp verilemeyenliğin eksik olmadığı nefis muhasebesinde, şahit olduğum öfke krizlerinde yeryüzünde, susup oturmak düşüyor haddini bilmiş payıma. Yalnızca affet, merak ediyorum. Sütün içinde gördüğün çöp engel mi onu içmene? Pire için yorgan yakmak dedikleri, vurmuyor mu sırtına, aklamaya teşebbüs ettirecek cesaretinin, kirli beyazı? Kör kaldıkça masanın diğer ucundaki gümüş kaşığa, kimse süt içemeyecek uyku öncesi anne eli değmiş cezvelerden, biraz ballı.. Sandığın kadar kötü değil nefsin doyumsuzluk tarafı, biliyorsan aklamayı çeri çöpü. Bestekarlar, ressamlar, yazarlar, yönetmenler ve meşhur Leyla' lı Mecnun' lar.. Beşeri ilahlar doyurabilseydi insanı, söylesene kim aklederdi gökyüzüne bakmayı? Yetmediler. Yetmeyecekler. Yetmesinler de zaten. Yetmeyecek zaman. Büyümek yetmeyecek. Hep bir adım daha olgunlaşmak isteyeceksin. Hem de bir adım daha yanaşmak içindeki çocuğa. İkisi de yetmeyecek. Şekersiz çayın olacak yetinememek. (Şekersiz çay olmaz diyenlere) Ta ki dün ne yediğini hatırlayıncaya kadar. "An da kalmak" dediklerini sordun mu hiç kendine? Bahsettiğim şey bu. Tadına varamadığın hiç bir yelkovan vuruşu işlenmeyecek hatıra defterine. Ne gurur kırıcı yaşadıklarının sayılmaması. Mızıkçılık yaptığını söylemesi gibi diğer çocukların sana parmaklarını sallayarak, sayılmaması atladığın iplerin, hem de bilirken sen haklı olduğunu içten içe. Büyüdük. Annemizle elini tutmadan gittiğimiz markette , "istediğin bir şey var mı?" sorusuna, kocaman olmuş gözlerimizle raftaki gofretleri süzmeden "yok" dediğimizde büyüdük biz... Ah sıkıldım. Siktir et. Zaten önemi yok. Herkes büyür önemli olan çocuk kalabilmektir. Aşk mı konuşsak biraz? Bir takım aşklardan. "Uçurtma aşkları"ndan. Bir uçurtmalık olanlarından. İpini tutamadıklarımızdan. Elimizden kayanlardan... Kalbimdeki delikler sözde kurşunlardan değil. Fazla arabesk bunlar. Kalem uçlarından benimkiler. Çok abanıyorum severken, kırılıyor dayanıksız olanlar. Yazamıyorum kalbime, delik deşik kalem izleri.. Aşk sana zarar veren bir şey olabilir mi? ... O değil de, 0.7 aşkı olup da vermeyenin?

His

Tanımadığın insanları izlerken isimlerini merak ettiğin oluyor mu hiç? Yüzlerine bakıp zihnindeki lügattan isimler yakıştırdığın? Oluyor mu sana da hiç? Zihninin kıyısından yüreğine kulaç atan yol yorgunu bir fikrin; şizofrenisiyle, bilinmezliğin çıplak kuyusuna uzanan bir kovanın içine içine intiharı gibi. Bir film de görmüştüm buna benzer bir şeyi. Tam anlayamadım ama, Sanırım Aynen böyle bir histi...

İyi Bil(ir)diklerimiz

Kök salsak ya hayata bizde ağaçlar gibi. "İyi bil(ir)dik"lerimizin mabedine ayak basar gibi çorapsız. Yarı ıslak topraktan aşk çeksek köklerimizle, dallarımıza doğru. Menekşeyle karışık fesleğen kokuları vursa yapraklarımıza. Sonra solsak, vakti gelince.. Gövdemiz aşktan şişince. Canımızı yakmak isterce karnımıza kazınan harfler, kabuk bağlayınca. Bardaktan boşalırca yağan yağmurdan sıkılıp, kovuklarımıza sokulan dostlar; yıldızlı gecelerde gölgemizde sevişen aşıklar gelmez olunca. Unutulunca. Kırılınca. Ama dipdiri ayakta dururken hala; döktüğümüz son sarı yaprak, toprakla öpüşse çıkarsız... Toprak, onu mabedine aldığında; bir parçamız aşk şehrine sıkıştığında; bizde artık oralı olduğumuzda; iyi bilseler ya bizi de, gövdemize vurulan harflerin hatırına, hesapsız kitapsız...

Ruhundan Tramvay Geçen Adam

İhtiyacın olduğunda kimse yanında olmayacak. Bu yüzden kendinle yetinmeyi öğrenmelisin. Denize doğru git. Aslında okyanuslar daha güzel ama alınmasın deniz elde o varsa. Sus sus duymasın. Güzel deniz. Mavi deniz. En güzel ayna deniz. Benim kırmızı denizim. Bazen beyaz deniz. Ve eflatun. Güzel deniz... Bir ayna bir insanı bu kadar mı güzel gösterir? Güzelsin aslında. Karıncalı insanlar, ama net deniz... O değilde ne diyeceğim sana; bence sen aşkı yanlış anlamışsın. Aşk tam da burda. Kendine baktığın noktada. Yeryüzünde sana en uzak yer sırtındır derler. Aslında yeryüzüde sana en uzak yer; kendi yüzündür, onu başkalarında aradığın sürece... Ruhundan tramvay geçen bir adama, sakin sular lazım. Gözlerine kulaç atıp, kalbinin kıyısına oturmak lazım. Aklının fırtınasına direnip, ciğerine vurmak lazım. En derinlerde alabora olup, yüzmeyi unutmak lazım. Kendi yüzünü aynalar da bulmak değil, kendinin aynası olman lazım. Ve baktığında ellerindeki çizgilere, kendi yüzünü görmen lazım. Belki ayrılır da bu adam paslı demir yollarından, bir vapurda elini tutar. Tutar da görür puslu simanı. Akar kaderine, çizgilerinden. Gözlerinde can bulur fırtınası. Sonra istersen yüz kıyısında. Çok açılma. Sakin sular da yutar insanı, zemini kaygan kumsa hele ki.. Tercihiyle boğulmalı insan yutulmaktansa hakeza. İnadına kaygan kumlar ara kendine sen ama. Kıyısına ruhunu parmaklarınla yazabileceğin. Mürekkebin işaret parmağın olsun; ilhamın, ruhundan tramvay geçen bir adam... Fakat Ne yaparsan yap, güvenli aşk arama. Unutma güvenli sular yüzmek; tehlikeli sularsa, boğulmak için... Boğulsana. Korkma. Boğul aşktan. Boğul aşkla. Koş denize, mümkünse bir okyanusa Durma. Boğul aşka. Hücrelerinin arasındaki vakumlara kadar... Çünkü aşk, nefesinin kesildiği yere kadar.