6 Ekim 2017 Cuma

Kağıttan Gemi

Hata ne? "Hata yok." Zihnini kurcalayanlar kadarsın. Mısın? Kainat orada değil. Yanlış yorumladık birader, dedim. Siktir, dedi. Zihnini kurcalayanlar kadardı. Sırtının arkasını göremedi. Ben de öyle. Onun sırtının arkasında görmüştüm hakikati. Sarılmak bu yüzündendi. Ellerim battı okyanusa. Gezdi topraklarında. Sonra... Yüzüme kustu. Belki severdi sırtımı. Yüzeyselliğinden, hep sardı örümcek ağı duvarlarımın ardını. Aklına gelmemiş olsa gerek, dedim. Elleri kuru. Karmaşası midesini bulandırdı, aklıma kustu. Karmaşası midemi bulandırdı. Yüzümü yıkayacağım hiçlik aradım. Hiç, bulunur mu? Bilmem. Tuvalimdeki balığın baloncuklarını çaldım. Yüzüme patladı her biri. Yağmur çişeselemesi gibi. Arındım. Bir duyum aldım sağlam yerden. Limbik sistemime sızacağım anahtarı aradım. Karaciğerimden kaydım. Safra kesemden koştum. Bağırsağımda kortum. Akciğer zorladı, nefessiz kaldım göğüs kafesimde. Kalp, demişti ter bezleri. Yanıltmış pezevnkler beni. Döndüm tekrar bağırsağa. Tanrım! En korktuğum yerimdeydi... Ağzımdan çıkıp burnumdan girdim. Vardım sonunda. Bir minber buldum kendime. Yeşile döndü gözlerim. Ben dualar ederken, düştü maskesi. İyileşmeye çabalarken, kötü olduğunu görememişim. Artık tüm ihtimallerin katiliydi. Ateşe verdim beynimi. Tuvalimden daha temiz burası. Ve sırtımı görebiliyorum şimdi. Hayır kafam ters dönmedi. Ruhum dışarı çıkardı başını. Hata yok ulan. İnanmadığın bir şeyi bağırabilir misin bas bas? Boşver, olacak olan olur. Tüm mevzu budur. Çiçek kokulu hatıra defterimden kopardığım bir kağıda ip çizip atmıştım sana. Üstelik batmasın diye gemi yapmıştım. Ellerin mi yoktu? Biletin mi? Tutmadın, binmedin. Kininde boğulmanı izlemek kalıyor şimdi bana. Ne acımasızca. Cümbür cemaat biraz bozulduk sanki ha? Önemli değil. Filmdeki gibi; Tüm dünyayı bir kibrit çöpü kurtaracak belki...

11 Temmuz 2017 Salı

9 TRENİ

Senden çok uzaktayım şimdi. Cebime koydum ülkemi. Gökyüzünden çaldığım yıldızlarla tutturdum saçlarımı. Sırtımı vurdum harap duvarlarıma. Bileklerim acıyor. Yine de dik duruyorum. Kaçtım. Uzağa senden. Çingeneler ve eşcinseller var burada. Doğamıyorlar küllerinden. Bu şehir öyle mi? Hayır değil. O komşusu; muhtaç külüne. Yorgunuz, treni beklemeye bile. Benimki 9 numara. O da uzakta senden. Kıvrılmasın diye belim, gırtlağıma vuruyorum. Nasıl şarkı söylüyorum sensiz bir bilsen. Bir sağa sallıyorum bir sola başımı , Manuş baba dinlerken. Tren geldi. Benimki 9 numara. Pardon, sizin isminiz neydi? Artık dönmeliyim. Gece yeni başlıyor ama; Annem merak etmesin. Praha, 2.7.2017 00:16

26 Haziran 2017 Pazartesi

KARINCA KARARINCA

Kainatın içinde tek başımıza ne kadar gereksiz, bir bütünün tamamlayıcıları olarak ne kadar önemli olduğumuz ironisini bana hatırlatacak hayatın o iyi öğretilerini unutturmayacak bir formül geliştirmek istiyorum. Şuan hatırlıyorum. İşte tam da bu noktada; zamanı durduracak o denkleme gereksinim duymadan... Makyaj malzemelerinin ne işe yaradıklarını bilmeyecek kadar güzel, öğrendiğimde denemek istemeyecek kadar meraksız olmak isterdim. Meraksız yerine öz güvenli ifadesini kullanabilecek kadar cesur. Bir şarkı yazmak isterdim; içinde rüzgar, zaman ve biz geçen. Koreografisini hiç kuramadığım o güzel saçlı kelimelerin dans ederken terledikleri. İstediğim şeyler var. Yemin ederim kendim için değil. Kendim diye bir şey yok. İnanana aşk olsun. Bana değil, kendim'e. Bize bir tarak verip esmeyeceksen dinle. Beni değil, onu; Sabah yatağının üzerinde gördüğün bir karınca, sana anlatabilir her şeyi. Sakın ona vurma. Yoksa, öcülerin tırnak gösterdiği bir rüyada, sırtında kainat damlacıkları kalmış paletiyle üzerine basar zaman. Sonunda bir esersen, kalırsın dünyaya. Sanıyorum. Sandım, karınca kararınca.

22 Nisan 2017 Cumartesi

ZORLARSAN, KIRILIR

Elini taşın altına sokmak istemezsin, Kırılman gerekmez illa, Yalnızca korkaksındır belki. İtiraf et. Hep ama' ların vardır. Ve hep bi hatası O' nun. O' nda bir şey yok. Görmen için zaman lazım. Göğsündeki dikeni çek at. Ya da atma. Zaten gidiyorlar. Bir gün yalnız kalacağın korkusuyla önüne ilk çıkanın boynunu kırmaktan korkacağın günlerden korkarsın, sarılırken. Son ver içindeki savaşa. O'nu dinle. Bir şey söyledi.. Hatırlamıyorum. Ve işte yine yapıyorsun, aptal. Ölüyor içimdeki iyi.. İyi de, ya bu bir cinayetse? İyi mi? Değil. İçimdeki hiç iyi değil. Kararıyor kalbi sanki. Bazen geç olur. Zaman geçer. Hep söylerim. Söylemesem de, zaman hep geçer. Ben şarkı söylerim. Detone olurum. Zorlarken, kırılabilirim. Ve acıdığında derinden, Sızısından bir ders alırım. Zorlamayacağım. Zaman bir mutant. Olacak. O, su olacak. Su akacak. Beni alacak. Biz gideceğiz. Önemli değil. Bir bayrağım yok. Vatanım yeter. Ben dünyalıyım. Bazen anlarsın onu, Çoğu zaman belki, Anlamamış gibi yaparsın kendine, Ona değil. Kendi mutluluğuna kastın varmış gibi, Hiç değişmemişsin. Bir şarkı yazmak istersen, Doğru zamanı bekle. Kendine anlatamadıklarını, anlatamazsın müziğe. Önce bulmalısın içindeki notaları. Sonra belki doğurursun gözlerinden bir Sezen. Su olur akar yanağına. Sen boşver. Sezen yazsın. .. Kendini o kadar yanlış ifade edersin ki, O seni başka görür. Bu seni acıtır. Yine de devam edersin. Ne yaparsın? Ne ister? Biliyorsun dimi? Ama üşenirsin anlatmaya. Bir adım atarsın, ayağın yanar. Ayağına söversin çekerken geri. Ayağını sevdiğin gün, Camdan bir ayakkabı giyeceksin, Zorlamadan. O zaman su durulacak. Ve sen, içinden çıktığın dalgayı fark edeceksin. Batan teknelerini, Sen fark etmeden. Toprakla buluştuğunda, Topukların içine batacak. Ayağını sev. Çünkü, camdan bir ayakkabıyı kırmayı kimse istemez.

2 Nisan 2017 Pazar

KÖŞE BAŞI

Bi köşe başında parmaklarını çıtlatırken bulursun kendini. Çıkmıyor sokak. Ve işte ortasındasın; avazın avuçlarında. Kendini kırmaya cesaret gerek. Geçen hafta yetiştiremediğin iş için yarın nasıl hesap vereceğini düşünürken bi pazar akşamı patronuna, hayatının anlamını sorgular beyninin diğer yarısı. Hayır depresyonda değilsin. Bu duyguyu tanımıyorum henüz. Kulak astığın insanları anımsarken birer birer, saygıdan mı dersin bükülen avuçların, terk edilmiş bir küfrün tek kişilik orkestrasına? Sonuç sorgusu; ah ne de aptalsın! Çitilemek istemediğin için makinayı tekrar tekrar döndürdüğün halde kurtulamadığın bir leke gibi, yapışır üzerine birkaç hatıra. Beklediğin o sokakta, köşeyi döndüğünde artık seni tüm bu kargaşadan çıkaracak insanla çarpışmayı dilerken, sanki bu büyük lütfa ermen garantiymiş gibi, ona alışıp alışamayacağın düşüncesi kaplar beynini. Derken bir umut dönersin köşeyi. Çünkü artık o eski filme bile sığınamıyorsundur. Siz, o filmi de birlikte izlemiştiniz. Paylaşımcı ruhuna sokayım. Cinler çarpar hevesine. Elinde bi avuç kitap yoksa şanslısın demektir. Pardon dersen, bulaşmazlar.

DUDAK PAYI

Bana bahşedilmiş en büyük yeteneğin, kapıldığım panikle ifade edemediğim duygularımın beyaz bir yaprakla çarpışıp mürekkebe dönüşmesini izlemek olduğunu düşündüm hep. Ben doğru zamanda, doğru yerde oldum sadece. Mürekkebin sevişeceği varsa yaprakla, bahaneyim. Nasılsa alacak eline biri. Ben iyi bir izleyiciyim. Zatın anlayadursun hecemi, ayağımı taşırmadan izledim şeritleri. İçinden içinden. Tüm kurallara uydum, ışıklarda durdum. Karanlık bir otopark.. Işık her zaman beyaz değil. Her sakallı da deden. Sarıya uyduğum yerden izliyorum gecemi. Olmuş. Gece olmuş. Şeritlerin içinden akmak isterken yapışkan bir tabakaya, saçlarım yakıyordu ensemi. Ne zaman yazmaya yeltensem, bir garson yanaşıp bir şey isteyip istemediğimi soruyor. Geç kalıyorum. Pes ettiğimde, harbe çağırıyorum cümlelerini. İçimdeki savaş, kapatıyor gözlerimin kapılarını. Vermiyor vize. Beyaza bile. Bir bardak ver bana. İçi dolu olsun. Boş tarafıyla canımı sıkamayacağım kadar. Vermiyor garson. Dudak payı diyor. Kardeş payı gibi bir şey mi? .. Saçmalarken, gidiyor. Garson bile gidiyor. Cehaletime gülüyor. Yaprakların arasından bakıyorum sarıya. Yaprakların delikleri yok. Göremiyorum geceyi. Gece bile dolmuyor bugün yüreğime. Bugün günlerden ne? Dudaklarım güneş kadar büyük. Alnından öperim dünyayı. Bana beyazı verin.

12 Mart 2017 Pazar

DÜNYANIN MATEMATİĞİ

Bağımlılıklarımdan kurtuldum. Özgürleşmiş hissediyorum. Sigarayı bıraktım mesela. İnançlarım da değişti tabi. Daha basit algılıyorum dünyayı. Bir matematiği varmış. Onu gördüm. Paylaşılacak gibi değil başkasıyla bu bilgiyi. Zaten bu bir bilgi de değil. İdrak diyelim. Önceden bir şey öğrensem hemen anlatmak isterdim. Ağzımı bile açmıyorum kimseye bununla ilgili. Değişmiş hissediyorum. Evrilmiş. Başka bi boyuta geçmiş. Bazen ruhumun bedenimden çıktığını ve kainattı, kendimi dışardan izlediğini hayal ediyorum. Bu beni rahatlatıyor. Bedenin içindeyken göremiyor insan bi çok şeyi. Büyük resmi görmek lazım. Büyük resmi görmek için bazı yollardan dönmek lazım. Tepeye tırmanıp oradan bakmak lazım. Dönüş yolu engebeli uzun ve sıkıcı olduğu için insan yolda her türlü şeyle karşılaşabiliyor. Bazen pişman olmaktan korkuyor. Neyle karşılaşacağını bilmiyor çünkü. Ama korkarak yaşayamayacağımı anladım. Vazgeçtiklerime gelince.. sadece özgürleştim. Bazen hayatta kalmak için kangreni kesmek gerekir. Bu acı verebilir. Batmamak için ağırlıklarından ayrılmak gerekir. Uzaya giden füze gibi. Bu seni eksilmiş hissettirebilir. Ama aslında bi bok bildiğimiz yok. Eksildikçe tamamlanan tek canlıdır insan. Arındıkça uçan. Kurtuldukça fikrinden, nurunu tamamlayan. Her güzel şeyin bir bedeli olduğunu biliyorum. Ve vazgeçtiklerimi, kazandırdıkları için hala seviyorum. Her şeyi sevgiyle yaptım. Her şeyi sevgiyle hatırlıyorum. Herkes rolünün gereğini yapıyor bu sahnede. Evet bi yolun ortasındayım. Sonu yok. Ardı yok. Yağmuru bekliyorum. Yorgunum. Arınmak ve rahatlamak istiyorum. Bıraktım kendimi. Aradığım veya öyle çok istediğim hiç bi şey yok hayatta. O yüzden hiç bi şey yapamıyor olmanın verdiği huzursuzlukla kendimi cezalandırıyorum. Hayal kırıklıklarım var. Ama biliyorum. Hüzün de bizim için. Ve yolun sonu aydınlık. Göremesem de. romatizmam yok ama hissediyorum. Sıcak bi yağmur geliyor. Ve artık ne istediğimi çok iyi biliyorum. Islanmak istiyorum. İnişlerim ve çıkışlarım olmuyor değil elbet. Ama kimin olmuyor ki? Özlüyorum da bazı şeyleri. Özlemek de güzel. Canıma, acımadan özlemesi gerektiğini öğrettim. Özle, ama gülümseyerek. Yalnızlığımla mutlu olmayı öğrendim. Çünkü onu sevgili edinirsem, kalan her şey metresim olacak. Ama o hep ilk kadın olacak benim için. Gördüm. Her şey içimde. Tüm aşklarım. Tüm sevdiklerim. Her şey bende. Benim sevmek için cisme ihtiyacım yok. Bu hayat çok basit. Öğrenmek için integralini almalısın. İşler karıştığında türevini alıp baştan başlamalısın. Ben tam olarak bunu yapıyorum. İyiyim. Ve tam olarak böyle hissediyorum. 12.03.2017 | 20.59