11 Mart 2023 Cumartesi

Ayın Işığı Yoktur

Biliyorsun YouTube’ da çeşitli videolar çekiyorum. Çekiyordum. Son zamanlarda buna pek istekli olmadığımı görüyorum. Bakalım akış ne getirecek… Videolarımı herkesin anlayacağı bir şekilde çekmeye çalışıyordum. İçeride çok köpüklü olan bir denizi gösterip “bunun içinde balıklar, kestaneler, inciler var, hadi gir de bak” demek yerine; o inciyi, kestaneyi içeriden çıkarıp temizleyip sunmaya çalışıyordum. Çünkü dalmak istemeyenler, denizin üzerine bakıp “ya sen ne anlatıyosun ne incisi ne kestanesi?” diyebilirlerdi. Ve ben gördüğüm şeyi gösterememekten çok korkuyordum. Yargılanmaktan korkuyordum. Ama bugün sadece o denizden bahsetmek istiyorum. Sen içeriye daldığında ne görüp ne alırsan senin kısmetin olsun. “Burada sadece köpük var” dersen, ona da eyvallah. Güneş metaforu üzerinden konuşacağım çünkü onun benim için derin bir anlamı var. Güneşi Yaradana, ayı ise aydınlanmış bir insana benzetiyorum. Ve ayın güneşe tam olarak kulluk ettiğini düşünüyorum bu örnekte. O, koşulsuz hizmette… Güneşin kullanımına kendini bırakandır, ay. Ayın kendi ışığı yoktur, o bir reflektördür. Güneşin ışığını alır ve onu dünyaya yansıtır. Yaradanın senin gözlerinle, ellerinle, ayaklarınla dünyaya akması gibi. Direnci ne kadar bırakırsan, ışığı o kadar akar senden. Ona kul olursun. Seni kullanır. Bu yüzden benim için anlamlı. Konuya dönelim. Üzerindeki bulutları dağıtmak için yıllarca uğraşırsın, o bulutların arasından bir delik ararsın güneşi görebileceğin. Böyle arada gösterir kendini. Hah işte burada dersin, yine bir bulut girer araya. Söversin. Sonra bir daha, sonra bir daha.. Öfkelenirsin sonra. “Ben de kendi güneşimi yaratırım” dersin. Suni güneşler yaratırsın kendine, onların ışığından beslenmeye çalışırsın. Her şey güneşi görmek içindir. Ama bir gün, bir anda olur her şey. Kendi kendine. Güneş üzerine doğar. Ve sen o an tüm yılların emeğinin, o ana kadar yarattığın tüm suni güneşlerin, seni hakiki güneşe hazırladığını anlarsın. Çünkü güneş o kadar parlaktır ki; ona hazırlanmamış gözler için, bakılacak gibi değildir. Ve hazır olduğunda bulutlar dağılır. Senin hiçbir şey yapman gerekmez. Tüm o uğraşın aynı zaman diliminin içinde yer bulmuştur ve o tek bir an yıllar gibidir. Zamanın göreliliği… Göğsünde bir açıklık hissedersin. Sanki göğüs kafesin genişlemiş gibi. Daha çok oksijen giriyordur içeri. Daha hafiftir ama o hafifliği, üzerindeki ağırlık kalkınca anlarsın. Sanki kalbinde damarlar tıkalıymış da tekrar o bölgelerden kan akışı başlamış gibi. Kalbimin açıldığını hissedene kadar, onun kapalı olduğunu bilmiyordum. Bu yolun sonu değil tabii ki. Daha açılacak kaç damar var, göğüs kafesi nereye kadar genişler bilmiyorum. Belki fiziksel olarak olarak değil ama eterik bedende ya da her ne varsa orada, o kadar büyüyordur ki tüm göğü, tüm kainatı kaplayacak kadar; gökte ne kadar yıldız varsa hepsi damarlarından akıyordur. Kaybedenler klübünde bir söz geçiyordu. “Yol bitmez. O, labirentin duvarıdır.” Garip gelebilir ama bu video bana derinden bir huzur verdi. Çünkü gerçekti. Kadının öfkesi ve onun arkasındaki duygular; üzüntü, yetersizlik gibi... Bu gerçeklik çok yumuşak geldi. Onu benim nezdimde gerçek yapansa; Farkındalığı, yüzleşmesi ve kabullenişiydi. İçeridekini cesaretle, en başta kendine karşı dürüstlükle, kaçmadan, açık yüreklilikle özgür bırakmak; ondan özgürleşmenin ilk adımı. Geçmişte kendini çok yargılayan bir insan olarak bugün bu videoyu izlediğimde, birçok yargı kırıntısının hala orada olduğunu gördüm. Parçalamışım bazı büyük parçaları. Rahatlamış biraz, ama hala kırıntılar orada; ben rahatlayan alanlara odaklanıp, bittiler sanmışım. Bahsettiğim kalp açılması hissini yaşadıktan sonra; o kadar huzurluydu ki o alan, çıkmaktan korktum. Ve bazı sesleri bastırdım istemsizce. Duymamaya çalışıp, onları duymadığıma da kendimi inandırmaya çalıştım. Ve bu kadın, bastırdığım korkuları fark ettirdi bana. Kaçtıklarımı. “Ya tekrar öfkelenirsem, ya yine dibe vurursam, ya her şey boşa dönerse ve ben bununla başa çıkamazsam?” Çünkü daha önce defalarca oldu. Ama her seferinde, her düze çıktığımda içeri daha çok oksijen aldığım da bir gerçek. Dolayısıyla korkunun çok da bir anlamı yoktu. Çünkü olacak. Bir daha olacak. Yaratım her zaman faal. Yaradanın işi bu, yaratmak. Güneşin ateşi hep orada. Doğrudan da görsen, dolaylı yoldan da görsen, o hep aynı şekilde orada. Senin içindeki değişim de her zaman faal. “Aa böyle çok iyimiş, ben bunu tutayım” dediğin anda tuzağa düşüyorsun. Yaşadığın bir deneyime yapışıp onunla özdeşleştiğinde, “ben buyum, böyle iyiyim” dediğinde, daha iyi versiyonlarının yolunu kapatıyorsun. Çünkü korkuyorsun. Çünkü biliyorsun, yeni seni yaratmak için eskiyi öldürürken biraz acı çekmiştin. Daha doğrusu acıyı sahte olan çekmişti. Sen hala buradasın. Sahte olan öldü, sen değil. Öyleyse acıyı çeken sen değildin. Sadece öyle sandın. Hala sahte birileri var içeride, “bu benim” dediği sürece. Bir ay olarak; “Ben bunu güneşten almadım, bu benim ışığım” dediğin sürece. Ay ışığı diye bir şey yoktur, o güneşin ışığıdır. Mevzu ise şudur: Ay bunun farkında mı? Yeninin doğması için, eski ölmeli. Ve bunun bir sonu yok. Peki acısız ölüm mümkün mü? Nereden baktığına bağlı. Spiritüel anlamda bir ölümden bahsediyorum… Sahte olanla özdeşleşmediğin zaman, senin için bir acıdan söz edilemez. Zaten o zaman bir “sen” den de söz edilemez; ay ışığı diye bir şey yoktur. Bu huzurlu alana girdiğimde; kaçtığım, beni aşağı çekebileceğini düşündüğüm sesler beni tekrar bir karanlığa sokacak gibi gelmişti ve düşüncesi bile korkunçtu. Halbuki ışık, karanlıktan doğardı. Korkunç olan; o seslere yer açmayıp, onları bastırmaktı. Çünkü onları bastıranın bir arzusu vardı. Ve bir korkusu. Yani “dualitenin” içindendi, “birliğin” değil. Yani sahteydi. Korkunç olan oydu. Çünkü bu bir “ben” bilinci oluşturacaktı. Çünkü bu, “ayın ışığı var” demekti. Sonra bu kadını izledim. Cesareti, eminliği, dürüstlüğü bana ilham verdi. Korkunç olduğunu düşündüğü bir yüzünü saklamaması…. Yargılanmaktan korkmaması. Yüzleşme arzusunun, onaylanma arzusuna galip gelmesi… Onun için ne olacak söyleyeyim... (Ve bunu da dilerim. ) Önce biraz acıtacak çünkü yeni kendini doğurması için eskinin ölmesi gerekiyor. Direnecek o eski. “Bir kimse” olan, ölmek istemez. Bu kadın şu an kimine göre berbat görünüyor olabilir. Ama bunun onun için bir doğum olduğu ve çok daha iyi bir versiyonunu yaratacağı aşikar. Ve garip olan, bir kimsenin acısı; başka bir kimsenin, bir kimse olmaktan özgürleşmesinin yolunu açıyor. Bana verdiği ilham gibi. Birinin cehennemi, hem kendisinin hem başka birinin cennetini doğurabiliyor. Ve bu mükemmel birşey. Görünmez iplerle birbirimize bağlı olduğumuzun bir kanıtı daha. Peki nereye kadar? Nereye kadar öleceğiz? Nereye kadar tekrar doğacağız? Bir kimse olmayı bırakıp tam bir tanıklıkla yaradan tarafından kul’lanılan olana kadar. Ayın bir ışığı yok; anlayana kadar. Ve en sonunda, o “anlayan” da ortadan kalkana kadar. Umarım bu metnin ihtiyaç duyan birilerine bir faydası olur. Belki daha sonra biraz daha açarım burayı. Ama başında da dediğim gibi; bugün sadece o köpüklü denizden bahsetmek istedim. Artık içeriden kim ne alırsa, kimin ne kadar kısmeti varsa… Rastgele. Epicsi | 27.09.2022 | 23.45

Kalbinin Odaları

Dilediğin kadar gezebilirsin aklının odalarını. Kaybettiğini düşündüğün şeyin orada olmadığını anlaman için, gereken bu belki de. Anlatacaklar sana bilenler; boşuna olduğunu söyleyecekler. Haklılar da… Ama sen dinleme onları. Dolan, dizlerin dile gelene kadar. Ve susayana kadar ayakların karanlığa, ağlat zeminle birleştiği noktalarını. Başka türlü nasıl anlayabilirsin ki? Hangi çocuk dinlemiş anne nasihati? Ve kim anlamış gerçekten dinledikleriyle, hakikati? Bu bir deneyim; Kabuk bağlayarak öğrendiğin. Kolay yollar arıyorsan, bulacaksın; Eline haritalar tutuşturacak modern zaman hikayecileri. Ve tüm yollar, defalarca kez dolaştığın odalarına çıkacak aklının. Bir çözüm bulamadığında anlayacaksın; Hikayeymiş hepsi. Ve öğreneceksin; Işık olmak için, yanmalısın. Ve ölmen gerekir, doğmak için. Öl, aklının tüm odalarında. Herbirinde senden bozma biri… Bırak hepsini, “sen” olduğunu iddia eden. Hala anlamadın mı? Onların hiçbirisin… Sen, hiçkimsesin. Dilediğin kadar gezebilirsin aklının odalarını. Kaybettiğini düşündüğün şeyin orada olmadığını anlaman için, gereken bu belki de. Anlatacaklar sana bilenler; boşuna olduğunu söyleyecekler. Haklılar da… Ama sen dinleme onları. Dolan, dizlerin dile gelene kadar. Ve susayana kadar ayakların karanlığa, ağlat zeminle birleştiği noktalarını. Başka türlü nasıl anlayabilirsin ki? Hangi çocuk dinlemiş anne nasihati? Ve kim anlamış gerçekten dinledikleriyle, hakikati? Bu bir deneyim; Kabuk bağlayarak öğrendiğin. Kolay yollar arıyorsan, bulacaksın; Eline haritalar tutuşturacak modern zaman hikayecileri. Ve tüm yollar, defalarca kez dolaştığın odalarına çıkacak aklının. Bir çözüm bulamadığında anlayacaksın; Hikayeymiş hepsi. Ve öğreneceksin; Işık olmak için, yanmalısın. Ve ölmen gerekir, doğmak için. Öl, aklının tüm odalarında. Herbirinde senden bozma biri… Bırak herbir “kimse”yi, “sen” olduğunu iddia eden. Hala anlamadın mı? Onların hiçbirisin… Sen, hiçkimsesin. Sessiz ol… Ve tek başınalığı, yalnızlıkla ayırt edebilmeyi öğreneceksin. Böylece tek başınalığı deneyimleyeceksin… Bu yalnızlık değildir. Yalnızlık içindeki boşlukla tek başına kalmak, Ama o boşluğa tek başına dolamamaktır. Yani yalnızlık, Tek başına kalamamaktır. Ve kaçmanı söyledikleri tek şeyi yap onların; çaresiz kal. Çünkü tam da o zaman, her şey bitti dediğin anda, Aralanacak kalbinin kapıları. Ve sen onun odalarında bir yolculuğa başlayacaksın. Burası, bu dünya için olabileceğin en muhteşem yer. Ve bir kez küçülttüğünde kapı aralığından süzülen ışık, gözbebeklerini; Yolunu kaybettiğin her an, onu arayacaksın. İşte bu senin haritan. Bu, senin gerçek haritan. Hakikat yolculuğun başlasın. Ve bu yolculuk sana, başından beri varacağın yerde olduğunu anlatsın. Ne bir “yol” var, ne de bir “sen”. Başından beri buradaydık, “biz”. “Hem” ve “hiç” ten öte değildik. “Var”lığını, bir kalp atışıyla “bildiren”in sesiydik. Epicsi | 11.03.2023 | 13.48

Cesur Kabilem

Sevgi, her şeyi iyileştirecek. Şu gözlere bak… İnce siyah kıvrımlarına ve etrafında ışıldayan renklere; Bu bir kara delikten daha fazlası. Şu kollara bak! Ellere ve parmaklarına…. Bu bir anlaşmaydı; Her hücremin tek tek altını imzaladığı. Bir araya geldiler; bir biçime büründüler… Her biri bana tek tek sonsuzluğunda yer açtı. Vücudum benim kabilem; Ve hiçbir topluluk daha cesur olamazdı. Epicsi | 20.01.2023 | 23.52

Kim Bu Ben?

Kimin dilinden düşüyor bu harfler? Kim topluyor? Kim çiziyor bu harflerin koreografisini? Eski bir sokak mı hatırlattı sana ezdiğin hisleri? Defalarca geçmiştin üzerinden. Hani girmeyecektin o şarkının sokağına bir daha? Kim söz vermişti bana? “Ben senim” diye bas bas bağırıyor birileri, İçimin dışında. İçimin içinden gelen bir sese kabartıyorum kulaklarımı; Duyamıyorum. Kim bu; ben miyim? Duyamayan bile değilim sanki. Hatta belki, değilleyenlerin hiçbiri. Ben bir kimse miyim sahi? Var olduğumu farz edeceğim, Yoksa çıkamayacağım buradan. Sayıklıyorum durmadan; “Kurtulmalıyım bu kalabalıktan. Belki sakinler ortalık o zaman. “ Üşüşüyorlar başıma, sanırım beni duydular. Tutuyorlar kollarımdan, bacaklarımdan. “Ne olmuş…” muş, “savaştın da bunca zaman?” Baş edemezmişim onlarla. Doğru, edemem. Bir şarkı açarım; Alır götürür beni, gitmemi istedikleri yere. İzin veriyorum. Sanma, onları inlerinde yeneceğim. Pes ediyorum; Ben buraya bunun için gelmedim. Epicsi | 18.01.2023 | 11.44

Karanlık ve Aydınlık

Meditasyonlarda neden mum yakarız? Çünkü ateşi izlemek dinginleştirir. Peki neden? Ateş, hareket enerjisidir. Dışarıda hareket varsa, sen onu tamamlamak için dinginleşirsin. Çünkü kainat, eksik olanı tamamlamak üzere hareket eder. Sistem daima böyle çalışır. Mum dışarıda ürettiği hareket enerjisiyle seni kendine uyumlu hale getirip dinginleştiriyorsa; senin içerin de dışınla uyumlanabilmek için ateşlenir. “Dışarıda izlediğinin senin içinden yansıyan olduğu” bilgisinin sağlamasıdır bu. Mum dışarıda yanıcı maddesini yakarken, senin de içindeki yanıcı maddeler yanar. İçerin ateşlenir ve sen dışarıda, içerini tamamlamak üzere dinginleşirsin. Velhasıl kelam işte bu yüzden ışık, huzurdur. A aaa.. Bak şimdi yeni bir perde aralandı: İşin matematiğinde ışık hareket, karanlık ise dinginlikti... Öyleyse ışık nasıl huzurdur? Karanlık huzurdur; ışık seni huzura götürendir, desek daha mı doğru olur? Biri yol, diğeri varacağın yer… Onları birbirinden ayıran tek şey, zamandır. Peki “zaman” ölçü birimini ortadan kaldırıp tekrar baksak? İşte o zaman yol, varacağın yerin ta kendisidir. Aslına bakarsak varacağın bir yer ve yol bile yoktur, zaman ortadan kalktığında... Yol ve varacağın yer, her ikisi de mekandır. Dualiteyi aydınlık ve karanlık olarak tanımlarsak ve zıt kutupları bunların altında toplarsak; mekan, karanlıktır. Zaman ise aydınlık. İşte bu yüzden zamanı ortadan kaldırdığımızda, mekan da yok olur. Karanlık yoksa, aydınlık yoktur. Ve aydınlık yoksa da, karanlık… Yani, ayrılık yoktur. Işık ve karanlık aynı şeydir. İşte bu yüzden ışık da, karanlık da huzurdur. Öyleyse ister mum ol, ister yanıcı maddesi. Ya da ne mum ol, ne yanıcı maddesi. Burada bile ayrılık yoktur. Ayrılığın olmadığı yerde var da yoktur, yok da. Ama yokluk da bir varlıktır azizim, hatırla. İyisi mi sen yananı da yakanı da izleyen ol. “Öl, ölmeden önce. Ve böylece doğacaksın.” Nasihat budur. Ölmek içinse önce yaşamalısın. İzlemek seni var edecek. Varlığın seni yokluğa götürecek. Yokluk ise, Varlık’a… Epicsi |01.15 |10.01.2023

Aç Müziğin Sesini

Yaşadığım cenneti yeni fark ediyorum. Onu ıskalarken hiç utanmamışım; hatırlıyorum. Sahte bir dünya yaratıp kendime, koşturup durmuşum bir sağa bir sola, korkuyla içinde. Şaşkınım… Ama kızgın değil, yemin ediyorum. Tanrıyı düşünüyorum; mutlak bir sevginin karşında, hafiften kızarıyor yüzüm. “Ah ne de aptalmışım” diyorum; o demiyor. Hiçbir şey söylemiyor. Sadece bakıyor; güzele bakar gibi, gözlerini süze süze. Bir hamle yetiyormuş, bir davete icabete. Dileyebilmeyi dile… Ve nostaljik bir valsin içinde bulacaksın kendini. Yaşanmamış bir geçmiş; yaşanmış gibi. Ayaklarımı yere vura vura dans ediyorum şimdi. Utanıyorsan, utanmalısın! Yeterince zaman öldürmedik mi? Aç müziğin sesini. Ve dön hayatın ritmiyle; Tam sırası, tam yeri. Epicsi |09.01.2023 | 01.15

Homojen Sevgi

Yık yere bir kimse olmanın yükünü; Toprağa ver taşıdığın teraziyi, bu onun işi. Bırak bir başkasını doğursun göğsünden. Bir kaftan biçsin 7 renkli, düşürsün üzerine uyacak bir kadının rahmine. Ya geriye doğru akıyorsa zaman? Sokup elini çıkarsın gömüldüğü bahçeden o et parçasını. Dünyayla arasında kesilen ilk nişan bağını. Ve ilk sunağı olsun güneşe. Burada ne Habil var, ne Kabil. Çoktan çözündüler birbirlerinin içinde. Homojendir sevgi. Ve sen, kendine sakla öğütlerini. Çoktan bıraktı o biri, taşıdığı teraziyi. Hiç kimse ol. Ancak bu şekilde çözünebilirsin bir başkasının içinde. Epicsi | 12.52 | 31.12.2022

Kendiliğinden Şifa

Şifacılığın 2. kuralı “ardını görmen”dir. Perdelerin ardını. Öfke her zaman ikincil duygudur. Peki ilk duygu ne?… Öfkenin ardındaki acıyı gördüğünde kimseye kızamıyorsun. Kendine bile. Birinin yarasını tedavi edeceksen, yaraya müdahale ettiğinde çırpınmasını hoş göreceksin. Belki küfredecek, belki sana vuracak bırakman için. Hoş gör. Sana bir kastı yok. Sadece canı acıdı. “Hoşgörü” ise bir kural değildir. Acıyı görmek hoşgörüyü doğal olarak doğurur. 3.kural; “ihtiyacı görmen” dir. Acıya olan ihtiyacı gördüğünde kimseye acıyamıyorsun, sadece olanı kabul edip saygı duyuyorsun. Hatta hayranlık duyuyorsun bu müthiş kurguya. “Acımamak” ise bir kural değildir. İhtiyacı görmek, acımak yerine olanı kabulü ve saygıyı doğal olarak doğurur. İlk ve en önemli kural ise; “aracılığını görmen” dir. Şifa Allah’ tandır. Yani anlayacağın, ana kural “görmek”tir. Sadece “gör”. Her şey, kendiliğinden olacak. Epicsi | 10.12.2022 | 12.14

Sahibi Değilim

Bana biraz zaman ver, Ve ona sahip olamayacağını bilecek bir parça akıl. Derin bir nefes almam için kökleri açık bir burun ver ki, pusulam olsun terim. Belki korkularımın kokusunu duyarım. Artık onlara ihtiyacımın olmadığını söyleyecek yumuşak bir ses ver yüreğime. Ve bu sesi duyabilecek kulaklar. Ve duyduklarını sahneleyecek bir parça cesaret. Ve yeteri kadar denge ver bana, Ver ki yükselen yolu ayırt edebileyim. Ve adım atacak bacaklar… Ver ki yürüyebileyim. Ve hiçbirinin sahibi değilim; Bildir zamandan ve onun dışından, Buluştukları yerde büyüyeyim; Bir senfoni ile dinlet, Bir dans ile kabul edeyim. Maddenin tüm hallerinden geçip; Benden sana, senden bize evrileyim. Evrilen, eviren ve evrimin kendisi, Aynı uzayda bir yıldız kümesi. Düştüğünde dünyaya, Ben, yerde açtığı deliğim. Tanrının rüyasında bir gölgeyim; Bakanı ikiye bölen bir aynanın içindeyim. Bölünmüşlerden delirmiş biri. Deli demiş ona bir diğeri. Tanrı değilim. Ne akıllıyım, ne deli. Yokum diyorum. Bildirildi sebebi. “Var” zannediş haliyim kendini. Bir halim ben, benden içeri. Bir rüyanın tesiri; Deliliğin ta kendisi. Epicsi | 8.11.2022 | 23.30 ⌛️

Sadece Rüyaydı

Yarıyor göğsümü parmaklarım benden bağımsız. Kim bu içerideki? Bir yudum alıyor Tanrı okyanustan. Çağlayan boğazı, yumuşatıyor midesini. Yoğunlaşıyoruz. Boşaltıyor bulutlanmış göğsünü, Dudaklarından bir rüzgarla. Yağdırıyor güneşi parmaklarının ucuyla. 7 renge bürünüyorum. Yer, kabanım. Gök, kuşağım. Sarıyorum göğsümü, oracıkta kaynıyor tenim Tanrıya. Ölünce uyandım, Bu sadece bir rüyaydı. -Epicsi | 06.11.2022 | 23.41

Rüyalarda Buluşalım

Derinleştikçe bakışlar, kısalıyormuş sözler. Yazmak istedim, bu kez yazamadım. Ol’sun dedim. Sözden göze akalım. Anlatacak bir hikayesi olanla, rüyalarda buluşalım. ✨ 25.09.22 | 22.46

Çokluğun Hiçliği

Çokluğun hiçliğine sıkıştığım anlardayım, Duvara bakınca geçmeyen türden; hareketsiz hesaptayım. Giyinip kuşanıp durduralım zamanı; Aşalım boyunu mekanın, boğalım tüm dünyayı. Dönüştürülmemiş hiçbir anı affetmeyecek Tanrı. Toprağın bedelini mutlaka ateşle ödetecekler. Vaktinden önce kesilecek katıksız tüm nefesler, Cehennemde misliyle bedene geri dönecekler. Epicsi | 17.08.2022 | 20:47

Kendime Sevgilerle

Merhaba güzel kızım. Bu deneyimlediğin 30. 18 Nisan. 30. kez aynı heyecanla çarpıyor kalbin. 20’li yaşlarının son saatlerini çoktan deneyimledin. Benim için; bakan gözlerinden, suya dokunmuş teninden, toprağa sürünmüş ellerinden öperim. Kendi kalbinin bile ötesinde, yalnız sana ait bir yer var güzel kızım. Göz kırpmadan izliyorum seni bu yerden. Nefesim, suyum, dünyam.. Tüm merkezlerinden şahidim kainata. Ve teslimiyet ne de beyaz! İnan bize; tüm mevzu, hiçbir mevzunun olmayışı meleğim. Kendini her tanıyışında yeniden, sevgiyle ayrılmanı dilerim olduğun yerden. Şunu bil ki güzel kızım; Artıklarından geriye kalan, senden başkası olmayacak. Kendini bulacaksın söz veriyorum, kurtuldukça kendinden. Bizi birbirimize bağlayana şükrolsun ve kainatın her zerresinin aracılığına teşekkür ederim. Varlığın 30 kere kutlu olsun. İyi ki doğdun güzelim! Epicsi | 18.04.2022 | 02.00

Eminliğin Tadı

“Eminlik” hakkında düşünüyordum. Bir şeyden “emin” olmak.. Bu OL’ uş kendine açtığın savaşta tüm ızdırap kurşunlarını püskürten bir kalkanına dönüşüveriyor. Yeni bir alan yaratıyorsun kendine; doldurmaya ihtiyaç duymayacağın kadar boş. Kan revan savaş meydanını yutan beyaz bir delik gibi. Hepsi orada ama tamamen boş. Eminliğin bir tadı varmış. Defalarca sıyırdığın tabaktan çıkan sesi ekmeğe banıp yemek gibi. Hiçbir kuruluk bu kadar gideremez susuzluğunu. Anlıyor musun? Ben de. Yine de yapışıyor tadı damağına. Epicsi | 09.03.2022 | 17:44

Koşulsuz Sevgi

Beni ,ben olduğum için sevme. Beni sen, ol’duğun için sev. Kendini, doğru ve yanlışlarının dışındaki yerden, koşulsuz, sadece var olduğun için sev. Çünkü beni ancak o zaman, koşulsuz sevebilirsin. Senin, olmamı isteyeceğin biri gibi olmam koşuluyla sevme beni. Kendini, başkalarının olmanı isteyeceği biri gibi olmak koşuluyla da sevemezsin. Bu mümkün değil. Birinin istediği biri gibi olsan bile, ötekinin istekleriyle çatışacak bu. Ve sen hangisi olursan ol, diğerinin sevgisini kazanmak için beyhude bir çaba içerisine girecek, başaramayınca da kendini yargılayacaksın. Ve senin yargılarının başladığı yerde, benim güvenliğim biter. Kendini yargılayan biri, herkesi yargılayabilme potansiyeline sahiptir. Bu noktada artık sen de, koşullu sevgilerini sunmak için, seni beyhude bir çabaya sokarak kendini yargılamana sebep olan insanlardan biri oldun demektir. Bu döngüyü kırmalıyız. Çünkü bulunduğumuz noktada sevgiden söz edilemez. Yargılarının olduğu noktada, sevginin koşullara bağlı olduğu noktada beni her zaman sevmen için, attığım her adım, senin beklentilerini karşılamak zorundadır. Ve seni her adımımda memnun edebilmem mümkün değil. Peki koşullara bağlı sevgi, sevgi midir? Yoksa beklentilerinin karşılanmış olmasından duyduğun doyumun egona getirdiği geçici bir huzur mu? Ne kadar da kibirlisin. Ne kadar da aptal. Ne kadar da korkak. Ne kadar da cahil. Beklentilerini oluşturan şeylerin tümü, sana sonradan yüklenen, senin özüne ait olmayan birkaç koddan ibaret. Ailen, aldığın eğitim, travmaların gibi etkenlerle bir “olması gerekenler” listesi oluşturdun dünden bu güne. Öyleyse kim, oluşmuş hangi düşünce kalıbın için “doğru” diyebilir? Ve sen, bu kodlara karşılık buldukça sevgini bana sunacaksın öyle mi? Programlandığı şekilde hareket eden bir robot gibi.. Doğrularınla mükemmel olduğunu düşündüğün için, doğrularınla hareket etmemi bekliyorsun. Oysa sen, dış etkenlerle oluşturulmuş bu kodlarını “doğru” olarak nitelendirecek kadar aptal, o doğrularla övünecek kadar kibirli, “doğrularının” dışında kalanları yargılayacak kadar cahil, kodlarına karşılık bulduğunda doyuma ulaştığın güvenli alanı terk edemeyecek kadar korkaksın. Sevgi hiç biter mi? Sevgi riske girer mi? Sevgi bir koşula bağlı olabilir mi? Attığım her adımı, beklentilerine uyuyor mu diye sorgularken ve beklentilerini karşılamayabileceğini düşündüğüm noktada yaşadığım panikle kendimi yargılarken kendimi sevmeyi bırakıyorsam, bana sunduğun şeyin adı halen sevgi midir? Sevgi, insanın kendisini sevmemesine sebep olabilir mi? Sevgin, kendimi sevmememe sebep olabilir mi? Bana kendimi dövdüren şeyin adı, sevgi olabilir mi? Yok. Böyle sevme beni. Beni, ben olduğum için sevme. Beni sen, olduğun için; sadece var olduğun için sev. Seni vardığın yerde, kucağımı açmış bekliyor olacağım. Epicsi | 22.01.2022 | 22.38

Kabul Et, Teslim Ol, Şahit Ol

Her şey olması gerektiği gibi ve olan senin en yüce hayrınadır. Kabul et, Teslim ol, Şahit ol. Bir karar verdiğinde kendi kararını yargılamak, kendini suçlamak, keşkelere sığınarak pişmanlık yaşamak kibirdendir. Nasıl mı? Kararların kainatın akışından ayrı değildir. Her karar, her düşünce, her hareket kainata etki eder. Sonsuz kainatın sonsuz zaman dilimlerinde yaşayan sonsuz varlıkların sonsuz eylemlerinin herbiri kainatın tümünü etkiler. Yani hepimiz birbirimize görünmez iplerle bağlıyız ve yaptıklarımız için birbirimizden sorumluyuz. Bu bağlılığa, bu zincirleme etkiye, bu gerçekliğe rağmen; kendi kararlarımızı verebiliyor oluşumuzun bir kaosa yol açmaması büyük bir mucizedir. Çünkü her canlı kendi seçimini yaparken, hala olması gereken olmakta ve kainat tam bir denge içinde dans etmektedir. Kainatın işi budur. Düzeni sağlamak. Sen bir seçim yaptığında, sınırsız ihtimallerden, onun senin ve bütünün en yüce hayrına olan versiyonuyla zincirleme döngü oluşur. Bu yüzden yanlış da yapsan, o yine senin en yüce hayrına şekillenir. Elbette bu, yaptıklarının bedelini ödemeyeceğin anlamına gelmez.. Bu nedenle ona güven. Kızmak, yargılamak, pişmanlık yaşamak ve müdahale etmek; “benim planım, senin sonsuz aklın ve sınırsız olasılıkların arasından seçerek sunduğun plandan daha iyidir” demektir. Ve böyle bir talep karşısında, tek işi senin en yüce hayrına hizmet etmek olan kainat, talebine saygı duyar ve tüm işi sana bırakır. Kısacası; akışta olmaktan değil, akışın dışında kalmaktan kork. Bedenini sev. O senin bu dünyayı deneyimleyebilmen için, seni kendi bölgesine alarak sana alan açıp, anahtarını da sana verendir. Kontrolü sana bırakan, sana koşulsuz şartsız teslim olandır… Mütevazı ol. Birinden üstün olduğunu düşündüğün anda, onun potansiyelini hatırla. Tanrısallığını. Onun da aynı senin gibi tanrıdan kopup geldiğini. Belki de senin aksine, tekamülünün son evresinde olduğunu. Belki de bu dünyadaki idrakinin seninkinden az olmasının sebebinin, potansiyelinin seninkinden daha yüksek olduğunu ve henüz buna hazır olmadığı için onu kendinden bile gizlediğini. Eşitiz. Şu koskoca evrende bir bütünün parçası olarak küçücük ve önemsiz ama tek başına da kainat için ne kadar önemli olduğunu hatırla. Bir tek “sen” olmasaydın, bu koskoca kainat olmayacaktı. Değerliyiz. Ve bedeninin sana teslim olduğu gibi, sen de tanrıya teslim ol. Bırak, dünyayı senin aracılığınla deneyimlesin. Bedenin sana, sen tanrıya, tanrı bedenine hizmet etsin. Bu döngüyü bozarak kendine ve bütüne ihanet edebilecek tek varlığın “sen” olduğunu bil ve “uyanık ol”. Bedeninin sorumluluğunu al. Tanrı, dünyayı senin gözlerinle izler. Çiçeği senin burnunla koklar. Toprağa ayakların yoluyla basar. Gözlerin onun gözleridir. Burnun onun burnudur. Ayakların onun ayaklarıdır. Sürücü koltuğuna oturmanın yolu, bedeninin kontrolünü ona bırakmaktır. Çünkü sen, ondan ayrı değilsin. Sen onun için izleyen ve ona veri toplayansın. Sen şahit olansın. Her gün yeni bir şey öğren ve paylaş. Anlatmak, öğrenmenin en iyi yoludur. Ve hatırla, Her şey değişir. Fikirlerinde öyle.. Ve cesur ol. Yarın değişeceğini bildiğin düşüncelerini, birkaç kendini bilmez tarafından yargılanacağın gerçeğine rağmen, bugün ifade etme cesareti göstermek zorunda olmak gelişimin bedelidir. Eksiği olan yargılanmaz; yargılayan eksiktir. 22.12.2021 | 19.55

Ben Buradayım

Ben buradayım. Bu kaçıncı sınıf? Hangi sıradayım? Ders ne bilmem! Ama buradayım. Günlerden ne? Haftanın kaçıncı günü? Peki benim adım ne? Bilmiyorum. Sadece buradayım. Yoklama yapan Tanrıya yemin olsun; Ellerimle, gözlerimle, saçlarımla buradayım. Doğan güneşe, kuşluk vaktine, kavuran sıcağa yemin olsun. Bu köpüren deniz, yaprak döken ağaç, yolumu aydınlatan ay şahidim olsun. Toprağı kavrayan ayaklarımla, göğü kucaklayan bedenimle, rüzgarla sevişen tenimle buradayım. Yeryüzündeki tüm elmaların tek tek zikredilsin adı. Ben duyacağım. Çünkü buradayım. Bulunduğum nokta, tam da merkezidir kainatın. Burada, tüm çocuklara eşit mesafede dikili bir ağacım. Tüm eller, ellerimdir; “Üç” dediğinizde, sobelenmeye hazırım. Dokunuldukça bedenime, daha da kökleneceğim olduğum yere. Sobeleyen de benim, sobelenen de. Ben buradayım. Bir.. İki.. Üç! Ebe benim. Vardan var eden, yoktan var olan; Ben, buradayım. Epicsi | 02.26 | 14.12.2021

Adını Bilmeyen Kadın

Kendime acımakla hayatı bir sevgi pıtırcığı gibi kucaklamak arasındaki ince çizgide gidip geliyorum. Değişen ruh hallerimi sorgulama. Ben sorguladım, içinden çıkamadım. Oysaki “bıraktığımda” gelenleri defalarca deneyimledim. Bilerek bırakmadım, yıldım da bıraktım. Bu gerçeğe rağmen, değişimlere ben bile inanamadım. Bunu defalarca kendi ruhumu kanırtarak da olsa deneyimlediğim halde, büyünün kabul ve teslimiyette olduğunu adım gibi bildiğim halde, neden hala bile isteye bırakmakta zorlandığımı sorguladım. Bu yakada bir cevap yok. O yakada durumlar nasıl? Amaan.. Ne bileyim. Ne bileyim? Evet ya. Sevdiğim bir abimin bir zamanlar dediği gibi; Belki de sandığım kişi değilimdir. Belki.. Adımı bile bilmiyorum. Epicsi | 05.12.2021 | 18.04

Mütevazi Kış

Kesilecek sesi öfkenin, gözlerini dolduracak gerçekler duyurulduğunda kulaklarına. "Baban burada" diyecek sağ elin; silecek süzülenleri yanaklarından. Ve onu kavrayacak sol elin. "Annen" diyecek, "burada".. İşini yapan bir giyotinin keskinliğiyle çarpışacak yer ve gök. Hiçbir baş ayrılmayacak vücudundan. Eşeleyecek köklerin toprağı, kamaşırken gözlerin doğan yeni güneşten. Güvenebilmenin tevazusunu üzerine giyinenen için yağacak önümüzdeki kış, kar. Herbiri birbirinden farklı tanelerin içinden öpecek saçlarını tanrının melaikeleri. Bırakabilmenin cesaretini kendine bahşedebilene sunulacak, her şeyin zaten onun olduğu bilgisinin hediyesi. Kilometrelerce öteden, bir annenin cümleleri dokunacak gözlerine. Gözlerine dokunan kalbine akacak. Kalbine akan, diline düşecek. Dilinden düşen, kulaklarında yankılanacak. "Tüm kainat, sadece senin için yaratıldı. Bu dalgalı deniz, bu yıldızlı gökyüzü, bu yeşeren toprak, bu insan, hayvan, eşya.. Ve tüm bu kainat senaryosu, senin için yazıldı. Bu senin düğünün ve tüm bu organizasyon, sana.. " Sen, her nefesi himayede olan! İliklerine kadar sev. Çünkü, seni sevgi kurtaracak. Epicsi | 21:53 | 22.11.21