14 Temmuz 2014 Pazartesi

PİÇ KAPİTALİZM

Kelimelerin manası yok sevgilim. Biliyorum. Yine de sana karşı koyamıyor cümlelerim. Her şeyi bil istedim. Ve hakkında her şeyi duymak. Sen susarkende duyuyordum aslında hikayeni. Ve ben susarken de duyduğunu biliyordum esaretimi. Ama aptal oluyordum işte sana. Delice hazırlandığım bi final sınavı gibiydin. Karşında, bildiğim her şeyi unutuyordum. Ve aklıma geliyordu sen gidipte sınavım bittiğinde tüm bildiklerim. Bundan tüm deliliğim. Hep büte kaldım ben sende. Sınıfı hiç geçemedim. Alttan dersimdin hiç veremediğim. Ve ben hep demirbaş listesindeydim üniversitenin. Lanet muhasebe. O dersi de hiç sevemedim.. Sana su'sayıp, sana susamayanaydı hep rollerim. Ve biliyordum. Bundan ötürü tüm çekilmezliğim. Sahi, çekilmez biri oldum yine. Niye bilmem bu hallerim. Ben aslında böyle değilim.. Ve söylemezdim tüm o sözleri. Bana söylettiler sevgilim. Niyesini sor da bitişlerin, Cevap arama sevgilim. Sorunun içindeyim. Yukardan emir gelmiş. Kuralsız sevince kırılırmış kalemin. Çok ayarsız sevdim sevgilim. Ne yapıyım. Anormalim.. Normalitenden af dilerim. Akılsız başımın cezasını hep senin ayakların çekti. Gidişinden sebep, ayaklarından da özür dilerim. Bunca insan okudu aşkla yüreğimde ki harfleri. Ama biliyorum , sen hiç sevemedin bendeki sürrealizmi. Gittin, ve yine yazıyorum yine yazıyorum sevgilim. Şiirlerimden sebep, bak, sabrına da biterim. Aslında,o nasıl gidişti be sevgilim? Hani Gittin de burdan, gidemedin ya benden Beceriksizsizliğini severim. Ve Kalemimden sebep, içerimde yaşayışından çekilmezim. İnsan kendine katlanabilir mi? Ben ikimizide taşıyorum sevdiğim. Bırak da ağır olsun yüreğim. Sen dolu, ben dolu.. Ben katlandım da, çok ağırdım, sen çekemedin sevgilim.. Olmasaydı diyorum şu mesafeler. Yollara yasak konulsaydı. Sağım ellerine çıksaydı solum yanaklarına. Önüm arkam sen olsaydın, vallahi sobelemezdim seni.. Ve dönünce köşeyi 100 metre ilerden, çarpışsaydık gözlerinle. Benim kirpiklerim düşseydi. Sen eğilip toplasaydın. 'Bi dilek tut' deseydin, dilekler bile sana çıksaydı. Yüreğim kaçsaydı koltuğun arasına. Sen bulsaydın. 'E pili yok bunun' derken, ruhuna uzansaydım. Ruhun yüreğime kaçsaydı. İnan uyardı sevgilim. Uymazsa, kumandaya da söverim. İstediğin kanala çıkardı içim. Diziyse dizi, filmse film. Araya reklam girmeden severdim seni inan. Öylesi halim. Ve olsaydı Sokaklar deniz, Denizler devrim. gezseydik sandal sandal. Hayaller serin. Ve bedava uzaklar. Sahi? İzleyemediğimizden mi gittin çöllerde yıldızları? Sövüyorum da kızıyorsun. Yakışır ağzıma inan sevgilim. Gel gör ki değişmez dilden düşenle.. Yine piç, yine piç kapitalizm . Olmasaydı yollar. Ve gitmek eylemi olay! Şimdi sen gittin ya, bir olay oldu ki ardından bakmak, herkes imrendi, herkes gitti seninle sevgilim. İçim çıktı içimden, sattı beni benliğim. Ben aklende gidiğim. Ruhum cebinde kalmış, aklım peşinde. Kargoya verip gönderemedin ya koliyle.. Şimdi söverdim de sana, paran yoktur belki.. Bak bak, anlayışımı severim. Bi dudaklarım kaldı şimdi geriye.. E bi işe yarasın onlarda dimi ama? Yollardan sebep, gidişinden öperim.. Ama sevgilim inan, yine de piç kapitalizm.

10 Temmuz 2014 Perşembe

YAZMAK İÇİN SEVDİM SENİ

İstediğin gibi biri olamadığım için özür dilerim. Bunun için kendimi suçluyorum aslında. Bu kadar tanırken sen beni, bu kadar anlarken ben seni ve sen mutluluğa bu kadar yakınken kusurlarımla sana eksik kalmış olmak fikri acıtıyor beni. Vicdanımı. Bunların umurunda olamayışının nedeni de ben olduğumdan, suçlayamıyorum seni. Ne bileyim, sevmedin diye ben gibi ,kızamıyorum işte. Yine sövüyorum kendime. Sonra aynalar geliyor aklıma. Bakayım diyorum gözlerimin karasına. Seni görüyorum. Hemen geri alıyorum tüm sözlerimi. Sana değmesinler diye dönüp dolaşıp. Aptal oluyorum bazen. Aptal olduğumu biliyorum. Ve katlanılması güç bir hal alıyor çevremdekilerin bunu inatla inkar edişleri. Onların övülgülerini duydukça batırasım geliyor magmaya suretimi. Şamar gibi en sert, adıma gösterişli cümleleri. Güzel geçmiyor günlerim. Gülüşlerimi görüyorsun belki, ya da duyuyorsundur etraftan sana olan öfkemi. Gülüyorum sevgilim. Ve kusuyorum ara ara öfkemi. Öyle uzaktasın ki, fazlasını görmen imkansız. Ben açayım mı yerine halimi? Uyanıyorum söverek güneşe. Bunaltıcı sıcaklar bu aralar. Dikkat et kendine. Şapkasız gezme. Ne diyordum. Ha evet. Senli görüntüler düşüyor gözlerime uyanırken. Ter içinde unutuyorum aniden sabahı da güneşi de. Hatta az önce gördüğüm rüyayı bile. Sabah ritüellerimden bi kareyi yaşıyorum yine. Keşke yapmasaydım öyle. Demeseydim şöyle.. Geçiriyorum bir bir aklımdan yaşanmışlıkları. Pişmanlıklar basıyor içimi. Sonra yine nir sabah klasiği, avutmaya çalışıyorum kendimi. Olmayacaktı diyorum ne yapsam da. Biz başka olamadık. İlk kez bir gidişin ardından 'kim kime fazla geldi' diye düşmüyorum meraka. Kimse kimseye fazla değildi çünkü. Biz aynıydık. Ama bize bizden fazlası lazımdı. İkimize de.. İşe gidiyorum sonra. Sahi söylememiştim dimi? Senden sonra bi işe girdim hemen, kafam dağılsın diye. Tanırsın beni. Satmak derdim ya hep çalışmak, kendini; Satılık bi insanım artık. Nasıl unutucam ki başka türlü kendimi? Belki de diyorum herkes bu yüzden düşmüş kariyer peşine. Anlıyorum yeni yeni.. Fotoğraf çekiyorum. Sahte mutluluklarına şahit oluyorum insanların. Fotoğrafları kandırıyorlar sadece. Gözlerinin kenarları kırışmıyor. Gerçekten gülmüyorlar sevgilim. Ne acı şahit olmak. Denklanşöre basmak yardım ve yataklık gibi! En çok onların yalanları yaralıyor bu aralar beni. Seni düşünmeye vakit kalmasın diye tüm çabam. Bazen çıkıyorsun aklımdan iş telaşında. Sonra etraf duruluyor ve kendimle kaldığım o an yine düşüyorsun aklıma. Amacıma ulaşmalarıma söver oluyorum o anlarda da. Nasıl olurda unuturum seni. Çay molası oluyor. Biri gelip derdini anlatıyor yine bana. Ne komik dimi? Yani merak etme sevgilim. Ben de onları kandırıyorum. Kimse anlamıyor halimi. Gülümseyerek önerilerde bulunuyorum sorularına. Bak küstahlığa.. Gözlerimin etrafı kırışmıyor. Ama sanırım herkes yüz analizi tekniğinden habersiz. Farketmiyor hiç biri. Cehaletin mutluluk olduğu gerçeği.. Çoğu zaman susuyorum ama. Anlatıp anlatıp gidiyorlar. Hoşuma gitmiyor değil başkalarını dinlemek. 10 dakka da olsa, hikayemi unutuyorum o anlarda. Ama üzülmüyor da değilim onlara. 'Kendime üzülmekten iyidir' derken, bi ara saçmalama diye bağırır oluyorum. İç sesimle savaşırken buluyorum kendimi. Elimde olsa tüm acıları satın alır onlardan, sevinçler bırakırım para üstü gibi. Sonra bi çuval alır taşırım hepsini. Dökemem denizlere. Yunuslar boğulur diye yutarım hepsini. Bazen birine kızıp 'ölsün bu ya' derken buluyorum vaziyetimi tamamen istemsiz. Kim olduğu farketmiyor ya da bana yakınlığı. Tamamen istem dışı. Bilirsin o hali. Işık hızında alıyorum lafımı geri. 'Ben ölürüm Tanrım' diyorum, 'o yaşasın ne var ki?' Onların adına ölmeye çalışırken buluyorum halimi. Öyle duyarsız kaldım aldığım soluğa. Yıldızların altında öpüşmüştük diye kalamıyorum yıldızların altında. Koşuyorum. Gitmiyorlar. Kaldırıyorum başımı. Benimle gelmişler. Kurtulamıyorum. Hastalık gibi. Saklanamıyorum ışıltılarından. Sonra birden bi bakıyorum en çaresiz anımda yıldızların altında, aynen böyle yazarken buluyorum kendimi. Kelimelerim sıralanıyor istemsiz. Belki de yazmak için sevdim seni.. Diyorum ki 'biz, aynı yıldızın altındayız. Aynı gökyüzünün çocukları. Nerde olursa olsun, ve ne kadar uzakta, terkedemez bu gezegeni..' Gözlerimi kapatıyorum. Yanımdasın sanki. Huzur doluyorum. Bi bakıyorum ,kendi kendime senle konuşuyorum. 'Öyle değil mi canım?' Derken dönüyorum soluma ,yoksun. Kaptırıyorum kendimi.. Sen de haklısın. Böyle bir manyakla bir ömür hiç geçer mi?.. Bitiyor mesai. Eve doğru yol alıyorum. Bazen unutuyorum her şeyi kahkaha atıyorum komik bi fıkraya. Ya da hayat telaşı ya bu, hep bi yerlere acele edişlerim. Hasta oluyor bi yakınım üzülüyorum. Ya da doğum günü partisinde buluyorum kendimi. Aldığım hediyeyi açtıklarındaki neşeleri.. Ah bi görsen, fotoğraflarını çekiyorum gözlerimle, atıyorum hafızamdaki flash belleğe. O anlarda gülüyorum işte sevgilim. Sonra geçiyor. Ama sen hep gülüyorum sanıyorsun belki de, tek bi karemi gördüğünde ağzımın kulaklarımla buluştuğu. Öyle değilim. Bazen küfrediyorum sana. Öfkeleniyorum. 2 dakika sürmüyor. Kendi kendime senden af dilerken buluyorum halimi. Kendime daha çok sövüyorum inan. Sana 1 se bana 2. E anlayış göster sende. Hep kendimi suçlarsam ölmez miyim besbelli? Kilom hala 47. Ne yemek yiyebiliyorum ne çikolatayı bırakabiliyor. Sürekli halsizim. Ve anı yaşayayım diye enerjik. Öyle bi zıtlıklar ibaresi. Sende kızardın bana 'bir dediğin ötekini tutmuyor' diye. Bir de; bildim tavrıma, sabit fikirlerime sana göre. Sen tutuyor musun sanki sevgilim kendini? Bir dediğim ötekini tutsa nasıl olurum sabit fikirli? Sen de az değilsin hani.. Ne çok açıyor laf lafı. Neyse. Eve dönüyorum. Bizim ufaklık büyümedi gitti. Biraz mıncırıp uyutuyorum dizimde. Bi şeyler atıştırayım diyorum midem bulanıyor. Kahvenin sigaranın bile yok aç karnına keyfi. Yatıyım en iyisi diyorum. Tam başımı yastığa bırakıyorum dişlerimi fırçalamadığım geliyor aklıma. Yine söverek kalkıyorum. Tanrım! Diş fırçasına... Her şeye söver oldum kısaca. İşimi bitirip yatıyorum. Bi bakıyorum takmamışım telefonu şarja. Bi daha kalkıyorum sonra.. Sürekli bi şeylere kızma arzusu içimde. Niyedir bilmem. Yatıyorum. Gözlerim açıkken çalışıyorum uyumaya. Cesur değilim kapamaya. Göz kapaklarımın içinde fotoğrafların var sanki. Hem bakmak istiyorum hem unutmak. İkilemlerim yakıyor aklımı bu kez. Ruhum hata veriyor. Derken bi bakıyorum uyumuşum. Rüyalarımı da anlatırdım şimdi sana ama, onlar bende kalsın sevgilim. Sen merak et birazda.. Şimdi bunları yazdım ya, nasıl rahatladım biliyor musun? İçimi sana döktüğüm gecelerde ki gibi. Evet ya evet. Belki de gerçekten yalnızca, yazmak için sevdim seni.

8 Temmuz 2014 Salı

AYDINLIĞIN TADI

Kim karar veriyor bu hayatın rengine? Ve neden böyle hevesli koyu griye? Bazen siyah. SİYAH. Tanrı aşkına! Bilimsel olarak siyah, bi renk bile değil.. Biraz astigmatik. En sert sisin kastı var gibi kadrajıma. Hiç bir çizginin yok netliği. Hiç görmediğim, belki de hayatım boyunca hiç görmeyeceğim beyaz önlüklü bi serseri iki tane cam sokuşturuyor gözlerime. -Tüm insanlar biraz serseri.- "Bak" diyor avcundaki elmayı sokup burnumun dibine. "Ye". Bak mı? Ne zamandan beri, kim karar veriyor gözlüklüklerimin merceğine? Görmenin numarası mı olurmuş? Ve aydınlığın tadı? Evet. Her şeyi bi meyvenin başlatığı yalanına ancak gözlerimle inanabilirdim aslında. Gözlerimi kapattım ve gördüm. Tanrının kutsal senaryosuna mürekkep aşılayan daktilonun sesini gördüm. İşittiğimi gördüm. Kulaklarım varmış. Gördüm. Ben en çok, gözlerim kapalıyken gördüm. Tam alt kirpiğimle üst kirpiğim kenetlendiğinde. Ve karanlıktan gözbebeklerimin siyahı, yuttuğunda tüm kahveyi. Dağıldığında irisi. Ben en çok, gözlerim kapalıyken gördüm. Islak rimellerimin kirpiğimdeki kalıntıları, gözlerimin altında dikey çizgiler bıraktığında. Yetinmeyi beceremediklerinde. Elmacık kemiklerimi boyamaya teşebbüs ettiklerinde yakaladım onları. Bak sen hadsizlere! Arsızlıklarını duydum. Onların yeri, göz bebeklerimde. Akarlarsa, âmâ olup çıkarım. Gözlerimin pusunda netlik kazandı kainat. Biterlerse, unuturum. Ve unutursam, acıkırım zevke. Ben, zevkin doruklarındayken ölenlerdenim. Sevginin son raddesinde doyanlardan. Kitaba yazıp defteri okuyanlardandım ben. Vakitsizdim. Yelkovana kafa tuttum. Akrep sağdan yürüdü bu kez. Ben hep sol yanımı tuttum.

5 Temmuz 2014 Cumartesi

YAŞIM ÇOCUK

Bizim ayrılığımız kaçınılmazdı. Ve ömür dediğin 3 gün değildi. Ömür, tek bir soluğunla ciğerlerini şişirebildiğin kadardı. Ve diğerlerinin yüreğinin ritmini duyabildiğin kadar, kulağını hiç yaslamadan göğüslerine. Aşk değildi bendeki, o'nca. İliklerime kadar bütünleşmişçesine yabancı bir ruhla, ömrümün kör kurbanlığıydı; failime şükrederce düğümlerime tapışım. Bir yudum suyun cengini verdiğimiz yaşamın zoraki çabasında gaye -i soluğum yaradanla savaşmaktı. Anlamadım önce. Sonra, hani iki türlü uyanır ya insan. Ya usulca açar gözlerini. Yavaş yavaş. Heves etmeden bi sonraki gündoğumuna. Söver gibi sabaha. Ama aynı zamanda şükreder gibi uyanışına. İşte öyle isyankar. Öyle minnettar. Biraz ironik. Fazlaca manidar. Bir de, kovalar gibi yarını. İple çekerce gün aydınlığını. Kaçar gibi geceden. Öyle meraksız yıldızlara. Hem söver gibi geceye. Hem aşık atar gibi gündüzün rüyalarına meyliyle. Hah. Anladın işte sen.. Ben, Hiç biri olmadım. Karıştırdım akı karaya da uyandım. Gözlerimi yavaşça açtım. Öyle hevessiz sabahlara. Ve fırlayıverdim yataktan, yorgun. Ak karayı temizledi. Kara akı lekeledi. Renksiz kaldım, siyah beyaz anlara inat. Çatlak aynalarım vardı çirkin gösteren. Ve gözlerimi çifter çifter. Kendimle karşılaştım. İşte o an anladım. Nasıl diye sorma. Ya da ilgisini. Ben anladım. Levhi mahfuzu küstahça karalamaktı yaptığım. Öyle buyruk başına. Ama kurşun, mürekkeple savaşamazdı. Yine de sövüp durdum 0.5 ucu olup da vermeyenin ecdadına. Yok ya. Diyorum ya, bizim ayrılığımız kaçınılmazdı. Belkiyiz sandım da direndim. Keşkeyiz sanıp ağladım. Biz zatendik. Zaten bitecektik. Ama bugün, ama yarın. Ya olursalara sığınan bi aptaldım.. Kızdırdı. Bağırdım. Sustu. En büyük hamlesini yaptı yapabileceği. Hüznümü bağıracak kadar yoğun yaşarken, sukunetiyle değersizliğimi suratıma savurdu. Bi kötekti ki sorma. Kolum bacağım olsa iyi, benim yüreğim burkuldu. Hayır kavga değildi bu. Kavga da ya aldığın vardır vermeden ya da verdiğin, hiç almadan. O ne verdi, ne aldı benden. "Kavga bile edemedik biz" bile dedirtmiyor bana şimdi hatırası. "Biz" bile olamamışız meğer. "Çocuksun" dedi. Yaşım çocuğa kaçtı. Aşkın olduğu yerde olgunluk aranmazdı. Aptallaştım. Gurursuz bi arsızlık takındım boynuma. Saçmalayabildiğim kadar saçmaladım. Ben dışında kim varsa, o karaktere sokuşturdum ruhumu; izlediğim filmlerden kalma. Bi tek onun yanında böyle oluyordum hiç istemeden. Anlam veremeden. Kendi mutluluğuma kastım varmış gibi. Özenerek yaptığım keki çöpe ellerimle yuvarlar gibi. Tadına bile bakmadan daha! Özelsin derken, özel olduğunu düşünüyordum gerçekten. "Hayır" derdi. "Ben, beni gördüğünden fazlası değilim. Sen güzel baktığın için güzelim." İşte öyle. Ruhunu gökyüzü belleyişlerimdendi böylesi yıldızlara tapışım. Ve okyanus sandığımdan yüreğini, bu yunuslara aldanışım. Ben onu hep büyük gördüm. O beni küçük. En çok da bundan ya tıkanışı şahımın. Onun için yalnızca, ona görünebildiğim kadardım. Özümün aslını görmeden, kayıp gitti suretimden. Off. Hal-i ruhaniyetim, iç güveysinden bi hayli.. Öfkeliydim evet. Sukunetine hayran kalacak kadar da sakin. Bir bakışı vardı ki, susuşuna da hay hay! Şimdi yazıyorum ya bunları, geç saygı duruşuna da oku. Öyle abartıyorum ben onu. Sus! Deme.. Söyleme.. Senin küçük gördüğün, kadrajıma sığmıyor benim, öylesi büyük. Bu nasıl iş heyhat!?Cennete kabul görülünce ardımdan koşanlaraydı benim öfkem. "Bi yanlışlık olmuş bayan, sizi şöyle sıcağa alalım" ya da nasıl anlatılır bilmem ki. Gözyüzünün gözpınarlarından yapıldığını sandığım yaşlarda, yıldızlarımı yanaklarıma döküp de bisiklet diye haykırırken, bilmeden hiç kullanmayı, 2 tekerlekli masalar anlatanaydı. Dünyamın yıkılmasınaydı öfkem. Uzaya çıkalım dese bulutlar kiralardım ikişer kişilik. Benimki omuz kenarı. Onunki koridor saçları. En güzel köşeyi kapmış olma cesaretiyle kahkalarım.. Öyle güzeldi kokusu buram buram hala gözlerimde. Kokusunu gördüm. Sesini öptüm. Yetmedi öpüşlerim. Karşısında küçülebileceği insan arıyordu belkide. Ama aşk büyütürdü insanı. Yok yok. Benim lügatımın aşkı, ona göre değildi. Çünkü bu kalbin karşılıklı aşkında, ikimizde küçülmeliydik. Böylece eşitlenmişliğin asaletiyle gözlerimiz sevişmeli. Kayıp senaryomun doğaçlama kurgusunda anladım. Aradığı aşk değildi. Ya da sinopsislerim tarafından anlaşılmaya yetmedi. Aks atlayarak sevdim onu. Hep ters açıdan. Tüm terimlerim yabancı kaldı mesleğine aşk işinde. Ya da matematiğimiz bozuk kaldı. O hep x ekseninde, bense y. Kızmıyordum ona. Kızamadım. Çocuk yaşımın sıfatını anışlarında hep bi baba özlemi. Diyorum ya. Benim öfkem başkasınaydı. Tam uçacakken bileğimden tutanaydı mesela. Kanatlarıma ateist kalana. Anlatamam ki. Çocuktu işte yaşım. Tehlikeli biraz. Her şeyi unutan yamacında. Hayvani bi ruhla sevdim ben onu. Akletmeden. Hırpalayarak. Hem onu, hem kendimi. Ama kızmıyorum kendime de. Aşkın mukayesesi birimizde hep bozuk. Ama kızmıyorum kendime de, gayri meşru sevinçlerimede o mutsuzken yanımda. Çünkü sonuçta, yaşım çocuk.