13 Ağustos 2019 Salı

Yargılanma Korkusu

Çağımızın hastalığı değil. Var oldu olalı koca bir ırkın hastalığı. Yargılanma korkusu.

Kendinden olmayanı hatta bazen kendinden olanı itin götüne sokmaktan akıl almaz bir haz alan insan ırkının yolunu açtığı, ruha karıştığı halde hızla bölünerek çoğalan geri dönüşü zor hastalık.

Tedavisi yok değil ama bu virüsün taşıyıcıları hemen hemen her yerde.

Telefonlar radyasyondan çok aşağılık kompleksi yayıyor. Korkmayın. Öpüşebilirsiniz. Nefesten ya da tükürükten değil ama bir takım ses titreşimleriyle rahatlıkla yayılabiliyor.

Şarkılar, resimler, tiyatro salonları, şiirler hatta o cansız duran heykeller bas bas bağırıyorlar. Beni yargılama! Kim duyuyor?

Sanattan anlamayan bir ırkın merhametine sığınmak ne büyük aptallık değil mi?

Oysa ortalık kaynıyor. İnsanların değerleriyle alay edip saygınlık bekleyen,kendini zinhar tanımadığı halde, kimsenin kendini tam olarak tanımadığı bu gezegende kendini keşfetmek içi yırtınırken yanılgıya düşen insanları karaktersizlikle suçlayan, içine düştüğü aşağılık kompleksini narsizmin sözde prestijine sığınıp üstünlük kompleksiyle kamufle etmeye çalışan, çevresindekileri küçük düşürüp insanlık konusunda ahkam kesen, vicdanını soyunup kibri üstünde çürüten, taş değil adım atsan yine çamur gibi sıçrayan, bilmeyen biliyormuş gibi yapan, bilgiyi doğruluğundan emin dahi olmadan ego kasmak için paylaşmaktan kaçınmayıp, doğru bilgi için yırtınan insanları hazımsızlığıyla aşağılayan insanlarla.

**
Acı olmadan sanat bazen imkansız geliyor. İnsan mutlu olduğu zaman yalnız o anla ilgileniyor. Acı ve hatıralarıyla değil. Çünkü An ve hatıra aynı evrende değil.

İyi tarafından bakarsam, ne mutlu bana. Yazmama sebep pislikler var hayatta. Buradan baktığın zaman Pollyanna olmak bile bencilce. Tam bu noktada minnetimden vaz geçtiğim zaman belki de dünya daha güzel bir yer olacak.

Sen, yine de beni yargılama.