11 Eylül 2013 Çarşamba

ÇAY MOLASI

Selam. Ben sütü bozuk sistemin uyumlu insanı. Harcamak ve harcanmak en büyük zevklerim arasında. Bana söylenen ve yine de benim gibi olmaya çalışan insanların yarattığı büyük ironinin içinden çıkamasam da, düşündüğüm tek şey bu değil illaki. Onları ciddiye almıyorum. Daha önemli şeyler var. Napolyonun ünlü sözü gibi. Para para para nereye kadar. Harcamak harcamak harcamak kulağa daha çekici geliyor oysaki. Kim ne derse desin dünyanın en çalışkan yaratığı benim. Dağla taşla kumla güneşle kaybedecek vakti olmayanlardanım ben. Bunlar boş işler. Fikir yürütmek ve kararlarla boğuşmak bana göre değil. Ben sadece çalışırım. Öyle cok calışırım ki 24 saat yetmez bana. 25. yi yarından avans alırım. İşe giderken hazırlanmam ben. Gece iş kıyafetimle yatarım ki böyle şeylerle vakit kaybetmeyeyim. Sağlıklı beslenmek falan fasa fiso. Paran varsa huzurlusundur. Ve huzurlu insan zihnen sağlıklıdır. Tüm gün çalışıp; kitap okumak, arkadaşlarla muhabbet etmek, gezmek gibi şeyleri hafada bi saate sıkıştırabilmek gibi bi yetim var. Zaten gezmek, yeni yerler görmek falan çağ dışı işler. Televizyon diye bi şey var ki en yakın dostumdur. Beni nasıl bilgilendireceğini iyi bilir. Aşk benim işin çok arka planda. Sonuçta o da bi vakit kaybı. İhtiyaçlarımı karşılayabilen herhangi bir insana çok kolay aşık olabilirim ben. Bu devir isme değil cisme bakar hem. Tanışmak istersem ismini bile sormaya ihtiyaç duymam insanların; bi mağaza, restorant veya herhangi bi kuruma girdiğimde. Anında girerim lafa. Lafı gelmişken, Yaka kartı denilen şeylerde hakkımızda daha bi ayrıntı olsa zamandan kazanmak daha kolay olmaz mı? Neyse yakında yapılır o da nasılsa. Artık bi özelimiz de yok sonuçta. Cismimiz bu devirde fazlasıyla ortada. İsmimizse, yazıyor en basit şekilde tasmalarımızda..Hiç bi şey yapmadan sadece yeryüzüne ve insanlara gülümseyerek Zaten huzuru yakalamışken, Ne kadar süreceğini bile bilmediği hayatının böyle huzurlu devam etmesi için çalışıp huzurunu kaybeden ve çalıştığı sürede kazandığı parayı o huzuru geri kazanmak için harcayan; vaktini daha lüks değerlendirmek için çalışıp, lüksü yakaladığında vaktinin çoktan bitmiş olduğunu ancak yaşlandığında farkedebilen bu tuhaf varlık, nezaket icabı siz garip sistem yaratıklarına iyi çalışmalar diler. 20 DAKİKALIK ÇAY MOLANIZ BİTTİ EFEM, MESAİ ZAMANI!

31 Ağustos 2013 Cumartesi

BUGÜN, "YARIN" GÜNLERDEN.

Daha dün, bugündü günlerden. Zamanı ikiyle çarparken, etkisini konduramadığımdan olsa gerek. Bugün, "yarın" günlerden. Değişti her şey zihnimde. Bir anda. Kendiliğinden. Elimde olmadan. Yüreğime danışmadan. Ve hükmetmeden bilincim bu oynak yasaya. Dünya sağdan dönüyor bak! Ve güneş doğuyor batıdan. Sahi, gözlerim.. Gözlerim hiç bu kadar iyi duymamıştı sabah kargalarını. Rahatsız edici.. Yerin tavanı göğün kaldırımları var bu kez. Yıldızları görmem içinse, başımı eğmem gerek. Nedir bu karmaşa? Ve niye bu denli tatlı? canımı sıkmıyor sahip olamadıklarım. Bilakis yanıbaşımdakiler hırpalıyor zihnimi. Bırakıp gidesim var herkesi. Kim elledi yine ruhumu? Ben hiç dokunmamıştım ona. Her şeyin yeri değişmiş. Düzenimi bozmuş dünya. Bir de hızlı akıyor ki, Öylesine asi zaman. İçim kurudu. Islaktı oysa daha dün gece, uyumadan. İstemsiz fark atıyorum kendime. Bi çeşit evrim mi bu? Ben seçmedim bunları. Ve tüm 'karar'ların değişti adı. Onlar artık sadece; kader kırıntısı. İstemeden kapandı ocağım. Sanırım doğal gazı yine ödemedim. Soğuyor içim gitgide senden. Üşüdüm biraz. Umrunda olmayışının ziyanı yok. Hırkamı çift kayit giysem kâfi. Ben kendimi her türlü ısıtırım. Mevsim yaz. Asıl Sen düşün yüreğideki fazla ateşi. Beni sorarsan, Bağımsızlığıma alışmaya çalışıyorum bugün. "Biz" olmak ya da olmamak da değilmiş zoraki çabalar. İyi ya da kötünün ayrıcalığı yok. "Sensizlik" ve "sen"inde. Sadece, alışmalı insan. Ve inan, senden önce de alıştım bi çok şeye. Aynı şehirde ve senden kıtalarca uzaktayım istemeden. Müjdemi isterim sevgilim! Tam şu aralar durdur zamanı. Kilometrelerce özgürüm suretinden..

31 Temmuz 2013 Çarşamba

SÜRTÜK CEYDA

Anla artık küçük kız. Ne sokaklar eskisi gibi, ne dostluklar buralarda. Bebekler bezden değil artık. Ve uçurtmalar poşetten. Seksek tebeşire muhtaç değil. Bak, kutulara sığdırmışlar plastikten. Para lazım küçük kız. Çok para lazım oyunlara. Neydi adı.. Hah. Misket. Bulamazsın buralarda onlardan. 3 taş 5 taş.. Atlayamazsın buralarda o çok imrendiğin ipi. Burda ona benzeyen tek şey, bilgisayar fişi.. Aşklar eskisi gibi değil küçük kız. Saçını çekip kaçmazlar buralarda. T-shirtünün içinden tam da kalbinin hizasında, bi deniz kabuğu çıkarıp da veren olmaz sana. 'Bi yıldız seç' demezler. Mağaza köşelerinden bileklikler takarlar koluna. Yıllar geçmez ilk aşkının üstünden. Gurur da kalmaz zaten. Buralarda arsızlık moda. Şunu unutma ki, 'en güzel' hiç bi zaman sen olmayacaksın buralarda. Hep yan mahalleden Ceyda'lar olacak karşında. Seversin, başkasına gider. İçinde ukde kalır ama, dert etme. Berke Deniz'den ayrılırsa, sen de Selçuk'tan ayrılır çıkarsın onla. Sen ressam olmak istersin, bir bakarsın ki tıp fakültesindesin. Dinleme onları küçük kız. Bırak ellerine boyalar bulaşsın. Sen, kırmızıdan daha güzelsin.. 'Dostum' diyene inanma küçük kız. Bak! Yüzüme bak! Allah aşkına inanma.. Dedim ya sana. Sen yapamazsın buralarda. Gelme git.. Bu şehir zor. Sıkıştım kaldım burda. Deniyorum. Yazıyorum çocuk. Okusunlar diye, kalemim tükeninceye dek. Biliyorum bir gün değişecek bi şeyler ama.. Sen çok da heveslenme küçük kız. Burda hayaller bile parayla..

10 Nisan 2013 Çarşamba

PİÇ TAHTEREVALLİ

Sallanmak güzeldir. Ama tahterevallilerden her zaman nefret etmişimdir. Yalnızken bi boka yaramadığını hissettiriyor insana. "Vay arkadaş" dedirtiyor kimi zaman, "yerden 1 metre bile yükselemeyecek miyim ben tek başıma?" Küçükken de sevmezdim zaten. Bineni de sevmezdim. Seveni hiçç sevmezdim. Bi gün çok istedim onla oynamayı kimsede yoktu ağladım bende; yoldan geçer biri, insanlık ederde gelip sorar niye ağladığımı, ben de söylerim, o da ben ağlamayayım diye oynar benle umuduyla. Böyle baya baya dana gibi ağladım. Köşedeki bakkal amcanın küfretmesiyle sustum. Kimse de gelmedi lan. Götüme baka baka eve döndüm. Travma kalmış tabi sevmiyorum piçi. Ama salıncaklar öyle değil. Çok uçmuşluğum var onlarda. Öyle bi dünyaya ışınlıyor ki seni; "Kimse olmasın siktir et, tek başına bulutlara gidebilirsin." Bulutlara dokunabilme umudu... Bi çocuğun yastığının altına ilk çıkan dişini koyup güzel bi perinin gelmesini beklerken uyuyor numarası yapması tadında hani. Yeniden başlamak gibi hayata... Yeniden başlamak demişken, bi ara ölsek ya devam etmeden önce yaşamın kalanına? Ya da yaşasak (GERÇEKTEN), yaşam bizi öldürmeden önce... Durmadan önce kalbimiz ölsek ya? Veya yaşamadan önce, nefes alsak? Sak.. Sak.. Sak... Bu da mı değil? E ne yapalım o halde? Saksı mısın oglum sen? Ne yaşayabildin ne ölebildin ulan. Eyvalah. Öldürelim o halde. Birini öldür. Tüm öfkeni ve tahterevallinin diğer ucundaki aptalı. Öldür onu. Yaşamayı ve ölmeyi öldür mesela. Kırık salıncağı ve bulutlara gidebileceğini söylediğinde, seninle alay eden herkesi! Topla hepsini bi yere, ve bi adam/kadın yarat hayalinde. Sonra, aşık ol ona. Öyle çok sev ki, her şey onda bulsun anlam. Aynaya bakma ihtiyacı duyma mesela. Ona bakmak yetsin kendini görmeye. Öpmeye kıyamamak fasa fiso. Delir onu öpmeye. Ve anlamsız olan her şey, bi an da anlamlansın sende, gözleri gözlerine değdiğinde. Sev lan işte. Çok sev... Sonra, ihanet ettir kendine. Uzaklaş, ve bi cinayet işle. Özgürsün korkma, düşünmek yok akıbetini hayallerde. İnsan hep yeniden başlamak uğruna hayata bi bahane arar kendine. Ve cezalandırmak ister kendini. Önce mutsuz olduğu için. Sonra, sahip oldukları için tanrıya şükretmediğinden kendine kızar. Bunlarla mutlu olamadığı için. Bu kez kendini suçlamak daha yoğun bi hale gelir bünyesinde. Ve yeniden başlamalıdır hayata herhangi bi sebeple. Bi şey olmalı ve yeniden başlamalı hayata, akıllanıp. Ne bileyim biri falan ölmeli mesela. Şimdi, her şey onda anlam bulmuştu ya hani. Onda topla dünyayı ve kendini. Al karşına ve çek tetiği. Ya da biraz psikopatça davranabilirsin. 16 yerinden bıçakla can çekişsin pezevenk. Boğazını falan kes ne bileyim o da senin fantazin. Öldür ama o piçi. Sonra otur ve öküz gibi ağla. Ama öküz gibi yani böyle böğüre böğüre. Sümüklerinin rengi kırmızıya dönene kadar. Ama öldür onu. Sonra sebebin bu olsun. En sevdiklerini kaybeden insan bi daha hiç bişeyi önemsemezmiş öyle kolay kolay. En sevdiklerini kaybet sen. Önemsemeyinceye kadar acı çekmeyi. Ama öldür onu. Öldür oglum. ÖLDÜR BAKK.. Neysah, çav bella. ... Ha bu arada aklıma gelmişken, S*KERLER LAN ÖYLE TAHTEREVALLİYİ.

29 Mart 2013 Cuma

NEREDE BU TANRI?

Nerdeydi tanrı? Bir ağacın dibinde mi? Yoksa göğünde mi en yüksek, evrenin? Dibinde mi yerin, en derin katmanında yoksa ucunda mı görünmeyen, okyanusun? Tabiatın kalbi evi miydi tanrının? Peki neydi tabiatın kalbi? Kuş muydu, uçan en yüksekten ve hırçın? Yoksa bi karanfil mi en güzel? Sahi karanfil demişken; neden gül bilinir en güzel çiçek? Bülbül bir ona vuruldu diye mi? Sordunuz mu hiç o bülbüle siz, daha önce hiç görmüş mü orkide? Anladın mı ya okur? Tanrı, ta kendisiydi kainatın. Şah damarındayım demiş ya, aptal olma. Ne diye bakarsın ki hemen bileğine? Ne yerde ne gökte, ne bulutlarda, ne denizde. Ne kanadında bi kuşun ne yüzgecinde bi balığın. Ne sende ne bendee.. O hem yerdeydi, hem gökte. Hem bulutlarda, hem denizde. Hem kanadında bi kuşun. Hem yüzgecinde bi balığın. Hem sende, hem bende. Yeklerde değil; hem'lerde ve hiç'lerdeydi o. Aşkın kelime anlamında değildi o. Tanrı kelimelerle var olur mu hiç? Aşk, tanrının kendisiydi. Kays ne diye mecnun oldu sanırsın sanki? Aradılar onu. Çok aradılar. Çöllerde, göllerde ve her yerde. Ne Şems yoruldu ama ne Yunus Emre.. Sonra bir gün, bakmakdıkları bi yer kalmadığını fark ettiler. Onlarda yanıldı. İçimizdeydi tanrı. Başkalarının içinde. Ve her yerde. Kendini bilen RAbbini bilmez miydi? Aradıkları kendileriydi. Kendini dağın zirvesinde, taşın altında aramak delilik dediler. Ama zaten, aşk delilik değil miydi? Delirmek gerekti keşfetmek için kendini. Delirmek için bu dünyadan olmamak gerekti. Onlara benzememek. Farklı olana, baş kaldırana deli dediler. İnanç uğruna can verende deli oldu, görünmez bi han uğruna yollara düşende. Ama asıl delilik, aşkı bu dünyaya bürüyen zihniyetti. Anlamadılar.. Sevmekte var olurdu hakikat. Ama tek bir şeye bağlanmadan öyle. Sevmek her şeyi ve herkesi. Sokaktaki Mehmet amcayı, tanımadığın ve belki hiç tanımayacağım Hacer teyzeyi. Evin önündeki serseriyi ve pazardaki dilenciyi. Dişçideki randevunu beklerken oyalanmak için okuduğun dergiyi ve rengini bile bilmeden bastığın halıyı. Her şeyi be her şeyi. İyiliği ve kötülüğü . İhaneti ve sadakati. Yalnızca O var içinde diye, her şeyi... Ama bilirim, insan sevemez kendini kolay kolay. Rabbini bulamadığı için huzursuz olur. Huzursuz insansa, kendini noksan görür. İnsansa mukemmelı sever. Allah her yerdeydi hani hatırla. Senin içinde ve dışında. Şimdi sen, seversen her şeyi; kendini de seversin. Kendini seversen de, rabbini. Bu sebepten birden çok kez aşık olabılır ınsan. Allah her seyse eger, sevdıgın kısıylede Allaha aşıksındır. Cunku o parçasıdır yaradanın. Ruhundan üflemişti hani kainata hatırla! Her bedende bir sıfatı var onun. Bu yüzden her insan insan özeldir işte. Her insan bi dünyadır bu yüzden. Ve bir amacı vardır her bireyin. Sıfatının gereğini layığıyla tamamlamak. Biri çeker giderse bu dünyadan, yalnız büründüğün et yığının çürür. Görevini tamamlar, yeni doğan bir bebeğe devredersin bayrağını. Başka bir bedende can bulur görevin. Sıfatını minik bir nur taşıyordur artık. Yenilenmeyi bekleyen bir görev ve tertemiz bir hayat. Tek bırıne değil bu yuzden, her seye aşık olmalı ınsan. Ve hiç bir şeye. Birini sevdinse ve o öldüyse üzülme mesela. Tanrı ölür mü? Yaradan eksik kalır mı hiç ? O başka bi sıfatla yeniden doğar başka bir bedende. Arayışta budur işte aslında. Giden parçaları, gelenlerle yeniden doldurmak. Maddeyi değil aslolan, aşka aşık olmak. Çav bella!

18 Mart 2013 Pazartesi

ÇEK O FİŞİ

Bir gün kaybederim diye, aslında gerçek olmadıklarına, onların yalnızca hayalimde yarattığım insanlar olduklarına kendimi inandırmaya çalıştırdığım insanlar tanıdım. Hepsini sevdim. Ama birinde buldum yalnızca kendimi. Güçlü olmak zordu ikame ettiğim bedende. Bir komidinin üzerindeki toz olmak, titiz bir kadın tarafından silinip evrende hiçliğin kalbine erişmek istediğim zamanlarda tanıdım hep onları. Kahramanlıklarıma sebepti her biri. Biri için çölleri düşündüm. İmkansızdı varmam Sahra'ya. Çölleri değil ama kendimi aştım. Diğeri için kaçmak istedim uzaklara. Ben kaçamadım ama, aklımı kaçırdım uğruna. Öteki kör etmemi istedi aşkın gözlerini. Bahsettiği aşka rastlayamasamda yüreğim âmâ oldu çıktı yoluna. Yalnız biri için yıldızları indirmek istedim. Yıldızlar inmedi... Bulutlar kiraladım ikişer kişilik. Cam kenarıydı onun ki. Benimle gelmedi. Sonra anladım ki; yıldızlar onun bahanesiydi, bulutlar benim. O, gidemeyeceğimizi bildiği için 'yıldızlar' dedi; ben, yalnız biz olalım diye 'bulutlar.' Benim cümlelerim, benim hislerim, benim düşüncelerim bir başka bedende can buluyordu sanki. Artık onların bana ait olmadığını görmüştüm. Bize, yalnız ikimize... Sonra... Sonra bir balondu patladı işte amaan. Aşk bizim neyimize lan hem. Tuvalette sırf biraz daha rahatlayayım diye, çişimi tutan bir insanım ben. Çapım bu yani. Neyse. Velhasıl gördüm ki, sökerdi çivi çiviyi. Herkes sevilirdi bir gün. Eskiler acıtmazdı çok. Bu devirde, izleri de kapatılırdı hatta belki. Fondöten diye bir şey var. Yani aşka dair bir şey öğrendiysem o da şudur ki ya okur; ilişkinin beyin ölümü gerçekleşmişse, kalp atıyor diye zorlamanın alemi yok. Çek fişi.

3 Mart 2013 Pazar

YA PATLARSA?

Küçükken annem bana bir uçan balon almıştı. Çok sevmiştim onu. Diğer oyuncaklarımın hiç bir kıymeti kalmamıştı gözümde. Bir çocuk için oyuncağının uçması kadar gurur verici bir şey olamazdı sonuçta. Ya patlarsa korkusuyla bir gün bile oynamadım onunla. Gözüm gibi bakardım. Odamın sol üst duvarında havada öylece dururdu. Kimse yaklaşmasın diye de hayali bir de sınırım vardı yerde. Yaklaşını ısırırdım. Sonra bir gün, patladı. Daha bir kere bile oynamamıştım onunla. İpini tutmaya bile korkardım. Patladı lan. Durduk yere. Hayatı bu şekilde yaşayamayacağımı öğrenmiştim. Birileri geliyor, içindeki havayla kendini sana hayran bırakıyor, sonra da ya patlıyor ya da havası sönüyordu. Düşünüyorum da, kötü de olmuyormuş hani bazı travmalar. 8 yaşımda çıkardığım en sağlam dersti sonuçta: "Tüm balonlar, bir gün patlar..."

8 Şubat 2013 Cuma

OTOBÜS

Bu hayat otobüsü kendi kendine mi gidiyor, ben hiç bir şey yapmıyorum? Yoksa durmuş da ben mi ittirip yol almaya çalışıyorum anlamadım. Düğmeye basınca durmuyor mu yoksa yanlış yerde mi düğmeye basıyorum onu da anlamadım. Biletim yokken otobüse alınmamam gerekmez mi? Biletsiz yolcu mu alıyor bu otobüs yoksa biletim var da ben mi bilmiyorum? Bu otobüslerin hepsi farklı güzergah kullanıyorsa bunca yol nasıl buluşuyor bir yerde sonunda? Aynı güzergahdaysa neden beklediğim duraktan yalnızca bir otobüs geçiyor? İstediğim otobüse binemeyeceksem nasıl seçeceğim yol arkadaşlarımı? Hani biz seçerdik onları? Bu şoförlerin hepsi mi aynı yoksa ben mi çekilmez bir yolcuyum da bu ters yapmalar? Otobüs arızalandı diye şoföre kızmam doğru mu yoksa o mu basıyor bile isteye frene ara ara? Hayır o değil inemiyorsun da arkadaş. Açmıyor kapıyı ipne..