11 Temmuz 2018 Çarşamba

Hatıra’p

Saklayan dilini, taş duvarları arasında bir atölyenin, ızdırapla; ve hiç çağlamayan çehresi, bir kadın...
Solmayan boyası, saçları hep sarı.
Anlatırken tükürememiş yüzüne eski bir hikayeyi; buruk.
Belermiş gözleri, çoktan atlamış önsözünü; bir oku’r yeter.
Beklemek, diyaframına düşmüş bar.
Durdukça dönüyor gözleri.
Unutulmayacak bir lanet.
Tükeniyor zamansızlık.
Bir kıvılcım... Ve öldü ölecek.
Eskidikçe güzelleşiyor.
Ve bir haşarat değiyor ayaklarına, ezemeyeceği kadar diri.
Bir farkındalık spotu yetiştiriyor kirpiklerine adam.
Şapkasını indirecek kadar centilmen.
Artık görebiliyoruz.
Kabuklu göğsü alkış kıyamet.
Geçti bebeğim inan...
Sen bir hatırasın.

5 Temmuz 2018 Perşembe

Avuç İçi Kadın

Neler oluyor? Biri? Biri. Ben.. ben.. Kimsin sen? Silkecek omuz hani? İçimden yaptım. Huzurlu bir karanlık. Görebiliyorum sesini; kıyamete özlem duyar gibi. Ah utanç yarıyor göğsümü, bilmiyorum neden.. Ve işte tutgaçlarım. Bunlar da koşgaçlar. Işık ve cennet. Bu kokuyu tanıyorum. Merhaba anne. Bir ev gördüm. Bir oda. Koşgaç nedir bilmiyorlar burada. Her şeyin adı başka. Aktıkça su, küçülüyorlar. Bir adam işten dönüyor. Bir kadın. Avuç içi kadar. Annesi taş galiba. Soğuk ama; melek sanıyorum. Karnı acıkmış. Annemin tarhanası. Avuç içi kadın burun kıvırıyor. Çikolata! Anne vermiyor. Bir adam yaklaşıyor; adı amca. Bu da avuç içi kadına çikolata. Kıyamadığımı atıyor kenara. Uçamazmış melek. Anlıyorum. Hiç su yok artık. Bedenimle oynuyor. Acıyor. Korkuyorum. Keşke diyorum; Melekler de tarhana sevseydi..