21 Ağustos 2014 Perşembe

MEMLEKET MESELESİ

Kendimi alıyorum karşıma vakit vakit. Karşıma derken, münakaşaya girmek de değil hani gayem. Anaç bi tavır takınıyorum gözlerime. Babacan bi bakış sonra, göz bebeklerime. Gökyüzü dolduruyorum içlerine bi miktar; bi miktar umut, bi miktar neşe. Geri durmuyor lakin "bilmiyorum"lar. Hiç bilmedim ki zaten. Hep sorular. Çimdiriyorlar etimi. "Nerden geldim, nereye gidiyorum"lar. "Bu memleketin de hali ne olacak"lar. "Sabri abinin kızını everdiler mi"ler. "Aşağı mahalledeki bakkalın çırağını yine mi hırpalamış hoppa Semra'nın abisi"ler. Nerden duymuş ki Aykut abi gönderdiği mektupları? Haylaz Neşet kaçırdı ağzından demekki, mahallenin fiskos Figeni'ne. Evet evet. Kesin o söylemiştir. Boşuna fiskos demiyorlar bu kadına.. Karışığım. "Gerekli gereksiz bilme" diyorlar "herkesin halini, dert etme." Nasıl etmem?! Ne olcak bu çocukların hali?.. Kainat düşüyor yüreğime. Nasıl görüyorsam aynadan, Görüyorum işte. Biraz mavi. Okyanus düşmüş içime. Şu yosunlarda olmasa, denize girdiğinde ayaklarına dolanan. Hiç de sevmem, kadife ahtapot gibi.. Kırılmayan bardak mı olurmuş ki? Bardak dediğin çatlar, kırılır. Hem nazar vardır belki. Kırılmıyor içimdeki. Sımsıcak içim, acılar buz gibi. Çatlasa sızdıracak hani bi şeyleri. Yok. Birikiyor sürekli birileri. Anlatırsın diyorum aynadakine. Anlatırım gibi geliyor. Şu dünyada en ağır şey bana, Kelimelerin dilime keleği.. Yok. Neler var okyanusta, ne vuruyor kıyıya. Baksana. Öyle de bi cimri. Bak, yazdım yine işte. Tutamıyorum bu kör olasıca kalemi. O değil de sahi, ne olcak bu memleketin hali?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder