5 Temmuz 2014 Cumartesi

YAŞIM ÇOCUK

Bizim ayrılığımız kaçınılmazdı. Ve ömür dediğin 3 gün değildi. Ömür, tek bir soluğunla ciğerlerini şişirebildiğin kadardı. Ve diğerlerinin yüreğinin ritmini duyabildiğin kadar, kulağını hiç yaslamadan göğüslerine. Aşk değildi bendeki, o'nca. İliklerime kadar bütünleşmişçesine yabancı bir ruhla, ömrümün kör kurbanlığıydı; failime şükrederce düğümlerime tapışım. Bir yudum suyun cengini verdiğimiz yaşamın zoraki çabasında gaye -i soluğum yaradanla savaşmaktı. Anlamadım önce. Sonra, hani iki türlü uyanır ya insan. Ya usulca açar gözlerini. Yavaş yavaş. Heves etmeden bi sonraki gündoğumuna. Söver gibi sabaha. Ama aynı zamanda şükreder gibi uyanışına. İşte öyle isyankar. Öyle minnettar. Biraz ironik. Fazlaca manidar. Bir de, kovalar gibi yarını. İple çekerce gün aydınlığını. Kaçar gibi geceden. Öyle meraksız yıldızlara. Hem söver gibi geceye. Hem aşık atar gibi gündüzün rüyalarına meyliyle. Hah. Anladın işte sen.. Ben, Hiç biri olmadım. Karıştırdım akı karaya da uyandım. Gözlerimi yavaşça açtım. Öyle hevessiz sabahlara. Ve fırlayıverdim yataktan, yorgun. Ak karayı temizledi. Kara akı lekeledi. Renksiz kaldım, siyah beyaz anlara inat. Çatlak aynalarım vardı çirkin gösteren. Ve gözlerimi çifter çifter. Kendimle karşılaştım. İşte o an anladım. Nasıl diye sorma. Ya da ilgisini. Ben anladım. Levhi mahfuzu küstahça karalamaktı yaptığım. Öyle buyruk başına. Ama kurşun, mürekkeple savaşamazdı. Yine de sövüp durdum 0.5 ucu olup da vermeyenin ecdadına. Yok ya. Diyorum ya, bizim ayrılığımız kaçınılmazdı. Belkiyiz sandım da direndim. Keşkeyiz sanıp ağladım. Biz zatendik. Zaten bitecektik. Ama bugün, ama yarın. Ya olursalara sığınan bi aptaldım.. Kızdırdı. Bağırdım. Sustu. En büyük hamlesini yaptı yapabileceği. Hüznümü bağıracak kadar yoğun yaşarken, sukunetiyle değersizliğimi suratıma savurdu. Bi kötekti ki sorma. Kolum bacağım olsa iyi, benim yüreğim burkuldu. Hayır kavga değildi bu. Kavga da ya aldığın vardır vermeden ya da verdiğin, hiç almadan. O ne verdi, ne aldı benden. "Kavga bile edemedik biz" bile dedirtmiyor bana şimdi hatırası. "Biz" bile olamamışız meğer. "Çocuksun" dedi. Yaşım çocuğa kaçtı. Aşkın olduğu yerde olgunluk aranmazdı. Aptallaştım. Gurursuz bi arsızlık takındım boynuma. Saçmalayabildiğim kadar saçmaladım. Ben dışında kim varsa, o karaktere sokuşturdum ruhumu; izlediğim filmlerden kalma. Bi tek onun yanında böyle oluyordum hiç istemeden. Anlam veremeden. Kendi mutluluğuma kastım varmış gibi. Özenerek yaptığım keki çöpe ellerimle yuvarlar gibi. Tadına bile bakmadan daha! Özelsin derken, özel olduğunu düşünüyordum gerçekten. "Hayır" derdi. "Ben, beni gördüğünden fazlası değilim. Sen güzel baktığın için güzelim." İşte öyle. Ruhunu gökyüzü belleyişlerimdendi böylesi yıldızlara tapışım. Ve okyanus sandığımdan yüreğini, bu yunuslara aldanışım. Ben onu hep büyük gördüm. O beni küçük. En çok da bundan ya tıkanışı şahımın. Onun için yalnızca, ona görünebildiğim kadardım. Özümün aslını görmeden, kayıp gitti suretimden. Off. Hal-i ruhaniyetim, iç güveysinden bi hayli.. Öfkeliydim evet. Sukunetine hayran kalacak kadar da sakin. Bir bakışı vardı ki, susuşuna da hay hay! Şimdi yazıyorum ya bunları, geç saygı duruşuna da oku. Öyle abartıyorum ben onu. Sus! Deme.. Söyleme.. Senin küçük gördüğün, kadrajıma sığmıyor benim, öylesi büyük. Bu nasıl iş heyhat!?Cennete kabul görülünce ardımdan koşanlaraydı benim öfkem. "Bi yanlışlık olmuş bayan, sizi şöyle sıcağa alalım" ya da nasıl anlatılır bilmem ki. Gözyüzünün gözpınarlarından yapıldığını sandığım yaşlarda, yıldızlarımı yanaklarıma döküp de bisiklet diye haykırırken, bilmeden hiç kullanmayı, 2 tekerlekli masalar anlatanaydı. Dünyamın yıkılmasınaydı öfkem. Uzaya çıkalım dese bulutlar kiralardım ikişer kişilik. Benimki omuz kenarı. Onunki koridor saçları. En güzel köşeyi kapmış olma cesaretiyle kahkalarım.. Öyle güzeldi kokusu buram buram hala gözlerimde. Kokusunu gördüm. Sesini öptüm. Yetmedi öpüşlerim. Karşısında küçülebileceği insan arıyordu belkide. Ama aşk büyütürdü insanı. Yok yok. Benim lügatımın aşkı, ona göre değildi. Çünkü bu kalbin karşılıklı aşkında, ikimizde küçülmeliydik. Böylece eşitlenmişliğin asaletiyle gözlerimiz sevişmeli. Kayıp senaryomun doğaçlama kurgusunda anladım. Aradığı aşk değildi. Ya da sinopsislerim tarafından anlaşılmaya yetmedi. Aks atlayarak sevdim onu. Hep ters açıdan. Tüm terimlerim yabancı kaldı mesleğine aşk işinde. Ya da matematiğimiz bozuk kaldı. O hep x ekseninde, bense y. Kızmıyordum ona. Kızamadım. Çocuk yaşımın sıfatını anışlarında hep bi baba özlemi. Diyorum ya. Benim öfkem başkasınaydı. Tam uçacakken bileğimden tutanaydı mesela. Kanatlarıma ateist kalana. Anlatamam ki. Çocuktu işte yaşım. Tehlikeli biraz. Her şeyi unutan yamacında. Hayvani bi ruhla sevdim ben onu. Akletmeden. Hırpalayarak. Hem onu, hem kendimi. Ama kızmıyorum kendime de. Aşkın mukayesesi birimizde hep bozuk. Ama kızmıyorum kendime de, gayri meşru sevinçlerimede o mutsuzken yanımda. Çünkü sonuçta, yaşım çocuk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder